17 Şubat 2024 Cumartesi

TAYYİP, İSRAİL'E "MÜZİK NOTASI" MI VERMİŞ?

Tuğrul Çelik

Tayyip, İsrail’e
“müzik notası” mı vermiş?


Genelkurmay’ın yayınladığı açıklamada Kuvvet Komutanı Avi Mizrahi’nin yapmış olduğu açıklamaların görev, yetki ve sorumluluklarıyla bağdaşmadığı, bunun yanında Türkiye ile İsrail arasındaki karşılıklı milli mefaatlere de zarar verecek boyutta olduğunu belirtilmiş ve İsrail Ordusundan açıklama beklendiği ortaya koyulmuştu. Genelkurmay ve Dışişleri’nin Tayyip’e siper olurcasına atlayıp İsrail’e cevap vermeleri gelinen durumu ortaya koyuyor. Davos şovundan sonra başta CHP ve MHP olmak üzere tüm muhalefet ve pusulasını yitirmiş “Amerikancı- İsrailci ulusalcılar” Tayyip’in arkasındaydı.



Davos şov devam ediyor

Bitti mi? Bitmedi. Davos’ta Peres’e güya posta koyup zirveyi terketmesinden sonra başlayan Davos rüzgarını arkasına alan Tayyip, bugün de bu şovun devamını sergiliyor.

Tayyip’in ne Davos Fatih’liği kalmıştı ne Nasır’lığı, ne de yeniden estirilmeye başlanan Osmanlıcılık rüzgarından esinlenerek Abdülhamit’liği ve halifeliği...

Tayyip, arkasına aldığı bu rüzgarla seçim çalışması için gittiği neresi varsa, dillere destan Davos günlüğününden parçalar okuyor.

Tayyip’in on parmağında on marifet. Peres’e koyduğu postanın ne kadar hayati olduğunu da yeni öğrendik. Davos şovunda Peres’in Gazze saldırısını savunurken Tayyip’e “Gazze olayını Mübarek anladı, siz anlamadınız” demesinin altında yatanın İsrail’in farklı izlenim yaratma politikası olduğu, Mısır ve Türkiye’nin Gazze konusunda farklı düşündükleri imajının yaratılmak istendiği ile ilgili açıklamalar en son duyulanlar.

Mısır’ın Türkiye Büyükelçisi Alaaddin El Hadidi, İsrail’in Gazze’ye saldırmadan önce Olmert’i Türkiye’ye, Livni’yi de Mısır’a göndermesinin nedeninin “Mısır ve Türkiye’nin de saldırıdan haberi vardı” imajını yaratmak olduğunu ve Tayyip’in Peres’e çıkışının nedeninin de İsrail’in bu tertibini bozmak olduğunu söylemiş. Tayyip çıkışında son derece haklıymış, arabuluculuk görevi devam edecekmiş ve arabuluculuk da herkesi memnun etmek demek değilmiş.

Tayyip’e bakın hele. Dış politikanın cini olmuş da haberimiz yokmuş (!) Nasıl da farketmiş İsrail’in oyununu (!) E, insan yaşanacakları bizzat kendisi planlarsa doğal olarak olacakları da bilir tabi. Davos’a gelir, postasını koyar, dışarıda beklettiği uçağına atlayıp Türkiye’ye döner ve şov devam eder. Davos dönüşü kendisini karşılayanlara atar da atar... Davos rüzgarları etkisini yitirmemesi için sürekli canlı tutulur, “kahraman Tayyip” yaratmanın yeni yolları aranır ve bulunur.

İsrail’in Gazze’ye saldıracağını Olmert Türkiye ziyareti zırasında söylemişti, dolayısıyla Tayyip’in haberi vardı yönündeki tartışmalara da son noktayı yaptığı açıklamayla Olmert koydu. Olmert öyle bir açıklama yapmış ki, Tayyip’in yüreği kaldırmaz.

Olmert, Gazze saldırısını yakın dostlarım dediği Bush, Sarkozy ve Merkel’e bile söylemediğini, dolayısıyla “herhangi bir başbakan”a söylemiş olmasının imkansız olduğunu belirtmiş.

Buradaki “herhangi bir başbakan”ın Tayyip olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Öte yandan Tayyip de bu açıklamaya cevap vermeyeceğini belirtmiş.

İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi’nin uluslararası bir toplantıda Tayyip’in Peres için kullandığı “siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözüne karşılık “Erdoğan aynaya baksın” cevabını vermesinin ardından Davos etkisi devam etti.

Mizrahi, “Erdoğan aynaya baksın” diyerek, Davos’ta Peres’i Gazze’yi işgal etmekle suçlayan Tayyip’e; Türkiye’nin de geçmişte Kıbrıs’ı işgal ettiğini, yıllar önce Ermenileri katlettiğini bugün de aynı şeyi Kürtler üzerinde yaptığını iddia etmişti.

Peki bunun üzerine Tayyip ne yaptı dersiniz. Bir kere Davos Fatih’i dediler ya, bu suçlamaların karşısında yine bildik Davos savunusunu yaptı. “Artık el pençe duran iktidar yok” diyen Tayyip, karşısında dinleyenleri buldu ya başladı yine hitabet sanatını kulanmaya:

“Türkiye, kabına sığmayacak, köşesine çekilmeyecek, içine kapanmayacak kadar büyük bir ülkedir. Artık Türkiye’de, farklı ülkelerin liderleri karşısında el pençe divan duran bir iktidar yok. Bunu bilesiniz. Küçük düşünmek gibi bir seçenek Türkiye’nin önünden kalkmıştır. Türkiye büyük düşünmek, büyüklüğüne, tarihine, şanına yakışır şekilde bir duruş sergilimek durumundadır. Hiç kimse özellikle bölgesel meselelerde Türkiye’nin içinde yer almadığı bir denklem kuramaz...”

Tayyip, sürekli büyük Türkiye’den, küçük düşünmek gibi bir seçeneğin olmadığından bahsededursun, İsrailli komutanın tüm suçlamalarına karşı tek bir şey diyemiyor.

“Artık el pençe divan duran bir iktidar yok” diyor; ama İsrailli komutana karşı Tayyip’ten ses yok. Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgalci olduğunu, dün Ermenileri bugün de Kürtleri katlettiğini söyleyen komutana karşı ağzından bir “hayır!” kelimesi çıkmış değil.

Türkiye’nin Başbakanı olan Tayyip, kendisine ve Türkiye’ye yöneltilen bu suçlamaları kabul mü ediyor yoksa? Adam Tayyip’e “aynaya baksın” diyor, Tayyip büyük Türkiye’den, dik durmaktan bahsediyor. Ama komutana bir cevap veremiyor.

Hani İsrail adam öldürmeyi çok iyi biliyordu? İşte “adam öldüren adam” karşısında. Hem da insan öldürmenin sanatını en iyi bilen adam. İsrail’in Kara Kuvvetleri Komutanı. Tayyip, meydanlarda kitlesine atıp tutuyordu ya. Gazze’de ölen çocukların hesabını soracaktı İsrail’den. İşte Filistinli çocukların katili, bu sefer Tayyip’e katil diyor; Tayyip’ten yine ses yok.

Bir de nota hikayesi var.

İsrailli komutana sert tepkiler manşetleriyle çıkan gazetelerde Genelkurmay’ın açıklamalarından ve Dışişleri’nin verdiği notadan bahsediliyor.

Peki ya Tayyip’ten?

Ses yok!

Nota mı? Tayyip’ten öyle bir şey duydunuz mu hiç?

Mizrahi Türkiye’yi işgalcilikle ve soykırımcılıkla suçluyor. Tayyip, Mizrahi’nin suçlamalarına karşısında el pençe divan duruyor, ona karşı “büyük Türkiye”, gibi sözcükleri ağzından düşürmeyerek de bu sözlerin altından kalkmaya çalışıyor.

Demek ki Tayyip’in bir hesabı var. Tayyip diplomasiyi, diplomasi dilini iyi biliyor ya. İsrail’le olan ilişkiler bir tarafta, Türkiye’nin ve Türk milletinin onuru bir tarafta. Türkiyeli Tayyip’ten Türk’ü savunmak beklenemeyeceğine göre, her şey ekseninde ilerliyor demektir. Yoksa Yahudi ödülünü geri alırlar Tayyip’ten.

Tayyip, diplomatik çıkışlarıyla durumu kurtarmak ve İsrail’le karşı karşıya gelmemek için bulduğu yöntemi devam ettiriyor.

Yaptığı konuşmalarda “büyük Türkiye”nin “küçük sorunlar”la uğraşmayacağını söyleyerek, kendisine koyulan postayı geçiştirmeye çalışıyor. Bir de eksen meselesi var ki, Tayyip’in konuşurken en sevdiği cümle.

“Bizim yönümüz de eksenimiz de belli” derken bu yön ve eksenin emperyalizmin emrinde ve onun çıkarları doğrultusunda olduğunu belirtmeye gerek yoktur sanırım.

İsrailli komutanın suçlamalarını sessizce kabul eden Tayyip, işi Orduya ve Dışişlerine havale etti. Emperyalist efendisine karşı sesi çıkamayan Tayyip’in yerine Dışişleri verdiği notayla, Genelkurmay da yaptığı açıklamayla cevap verdi.

Tayyip’in 2003 yılının 4 Temmuz günü Süleymaniye’de ABD tarafından 11 Türk askerinin başına çuval geçirilmesi olayı sonrası aldığı tavırla, bugün İsrailli komutana cevap verememesi onun da belirttiği gibi ekseninde bir değişme olmadığının en iyi göstergesi.

Askerlerimizin, ABD tarafından başlarına çuval geçirilerek gözaltına alınması sonrası Genelkurmay kriz masası hazırlamıştı; ama o masada olması gereken Tayyip, hiçbirşey olmamış gibi Samsun’da içme suyu açılışı yapıyor, şarkılar söylüyordu. O dönem Dışişleri bakanı olan Abdullah da Kayseri’de bir lisenin mantı gününde mantı yiyordu.

Aradan geçen bir-iki günden sonra Türk milletinden gelen tepkiden dolayı toparlanmak zorunda kalan ikili bir dizi sözde açıklama yapmak zorunda kaldılar. Utana sıkıla ABD’ye sitem ettiler.

Tayyip, Davos’ta Peres’e sözde çıkıştı; ama çuval olayı sonrası ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney’e o kadarını da yapamamış, sitemde bulunmuştu.

“Bu nasıl iş? Powell’a soruyoruz ‘haberim yok’ diyor, size soruyorum bilmiyorsunuz, hiç kimse bilmiyorsa kim yapıyor bu işi? Kimin bilgisi dahilinde oluyor?”

Tayyip, daha sonra sitemin bile yanlış olduğunu düşünmüş ve gazetecilerin sorduğu “Türkiye ABD’ye nota verdi mi?” sorusuna şöyle cevap vermişti:

“Bu müzik notası değil, aklınıza her estiğinde verilmez!”

Görüyoruz ki Tayyip’in ekseninde bir değişiklik yok. Ama kendisi kitlesi önünde bağırıp çağırarak, gerek diplomatik bir dille gerek hitabet sanatıyla İsrail’e nota veriyor (!) Ne de olsa bağırıp çağırdığı, “Heil Führer!” diye bağıran kendi kitlesi, o da Führer’leri!

Tayyip’in kendisi İsrail’e ses çıkaramasa da, Genelkurmay’ın açıklamaları ve Dışişlerinin verdiği notayı sahipleniyor ve gazeteler de Davos rüzgarını estirmeye devam ediyor.

Bir dönem Tayyip’le arası açılan Doğan grubu durumun normale dönüşüyle birlikte Hürriyet’te şöyle bir manşet atabiliyor artık: “Erdoğan’dan İsrail’e bir ‘yüksek nota’ daha.”

Tayyip bir nota vermiş de şimdi yükseğini veriyormuş, haberimiz yok! Tayyip’in yüksek notası şöyle: “Yüksek sesle konuşmak, haklılığın değil suçluluğun ifadesidir”

Ardından Akif’ten bir şiir.

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/ Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım, çiğnerim, çiğnenirim/ Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu”

Daha önce şiir konusunda pek şanslı olmayan Tayyip bu sefer şiiri doğru okumuş. Özellikle İsrailli komutanın suçlamalarından sonra şiirde geçen “çiğnenirim” ifadesi tam oturmuş. Bir de mazlumun yanında olmak kısmı var. Gerçekten de Tayyip Irak’ta ABD’nin, Filistin’de de İsrail’le birlikte mazlumların katledilmesinde onların yanlarında oldu.

“Yüksek nota” şöyle devam ediyor:

“Şair ‘başın öne eğilmesin, aldırma gönül, aydırma’ diyor ya... İşte bunu söylüyoruz, bu milletin başı önüne eğilmeyecek. Kim ne derse desin ‘Aldırma gönül aldırma’ diyorum. Kimse bu ülkeyi ülkelerden bir ülke gibi değirlendiremeyecek. Yurt içinde, yurt dışında benim vatandaşım kendini yalnız, kendisini itilmiş, horlanmış, ötelenmiş hissetmeyecek.”

Tayyip, Mizrahi’nin “aynaya baksın” diyerek Türkiye’ye yönelik tüm suçlamaları bizzat yalanlayamazken, milletin başını nasıl önüne eğdirmeyecek?

Türkiyeli Tayyip, bırakın yurt dışını, Türkiye’de bile Türkleri yalnız, horlanmış, itilmiş ve ötelenmiş hale getirmedi mi?

Neredeyse “Türk’üm” demek bile yasak hale gelmişken, Türk öldüren PKK Meclis’te temsil edilirken, bunların sorumlusu Tayyip mi milletin başını önüne eğdirmeyecek, milleti yalnız bırakmayacak?

Tayyip’e siper olanlar

İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Mizrahi’nin suçlamalarına Tayyip’in yerine Genelkurmay ve Dışişleri yanıt verdi. Böylece Tayyip’in önünde tam siper durdular.

İsrail’in Ankara Büyükelçisini bakanlığa çağıran Dışişleri Bakanlığı verdiği notada Mizrahi’nin açıklamalarını “mesnetsiz” olarak niteledi.

“Her türlü diplomatik teamüle, tarihi ve güncel gerçeklere taban tabana zıt ifadeler içeren açıklama, Sayın Başbakan’ımıza ve ülkemize yönelik kabul edilemez ithamlar ve hezeyanlarda bulunması sebebiyle bir nota tevdi edilerek protesto edilmiştir. Söz konusu beyanların mesnetsiz ve kabul edilemezliği vurgulanarak durum hakkında İsrail makamlarından acilen izahat istenmiştir.”

Genelkurmay’ın yayınladığı açıklamada Kuvvet Komutanı Avi Mizrahi’nin yapmış olduğu açıklamaların görev, yetki ve sorumluluklarıyla bağdaşmadığı, bunun yanında Türkiye ile İsrail arasındaki karşılıklı milli mefaatlere de zarar verecek boyutta olduğunu belirtilmiş ve İsrail Ordusundan açıklama beklendiği ortaya koyulmuştu.

Genelkurmay ve Dışişleri’nin Tayyip’e siper olurcasına atlayıp İsrail’e cevap vermeleri gelinen durumu ortaya koyuyor. Davos şovundan sonra başta CHP ve MHP olmak üzere tüm muhalefet ve pusulasını yitirmiş “Amerikancı- İsrailci ulusalcılar” Tayyip’in arkasındaydı.

Nota meselesinde de görüyoruz ki Genelkurmay ve Tayyip’in “monşerler” diyerek suçladığı diplomatların Dışişleri Bakanlığı da Tayyip’in arkasında olduklarını gösterdiler.

Bir diğer nokta da Dışişlerince verilen nota ve Genelkurmay tarafından yapılan açıklama.

Avi Mizrahi’nin suçlamalarının içeriğine bakınca gördüğümüz Kıbrıs Barış Harekatı için “işgal” kelimesinin, 1915 tehcir olayı için “Ermeni soykırımı” ifadesinin, PKK’yla mücadele için de “Kürt soykırımı” ifadesinin kullanması.

Genelkurmay verdiği cevapta ise bunların hiçbirinden bahsedilmeden ve Mizrahi’nin görev-yetki-sorumluluk üçgeninde ve Türkiye-İsrail milli menfaatleri temelinde yapılan değerlendirmesine baktığımız zaman; Mizrahi’nin suçlamalarına yönelik tam bir cevap içermediği görülüyor.

Hani bu iş siyaset işiydi?

Tayyip zaten bu konularda İsrailli komutanla aynı fikirde. Suçlamalarının içeriği, Tayyip’in Kürt-İslamcı politikalarıyla, Ermenistan açılımıyla ve Ordu karşıtlığıyla örtüşüyor.

İsrail tarafının da bu notadan ve açıklamalardan çok da rahatsız olmadığını görüyoruz. Ordudan yapılan açıklama iddiaların Mizrahi’nin kişisel görüşleri olduğu yönünde. İsrail basının da görüşü genelde Mizrahi’nin üç yaraya birden basmış olması ve Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin kötü etkilenebileceği. İsrail basınıyla notacıların görüşü birbirine ne de çok benziyor.

İsrail basınında Jarussalem Post gazetesinin geçtiği bir ayrıntı Ordunun Tayyip’in İsrail’e yönelik sözde çıkışlarının olduğu dönemde tartışmaya katılmamış olması. Şimdi ise Avi Mizrahi’nin Tayyip’i hedef alarak yaptığı suçlamalar sonrası duruma müdahil olup; Tayyip’i savunuyor.

AKP’nin ilk yıllarına denk gelen AB uyum yasalarının geçiş dönemleriyle birikte Tayyip’in Ordu karşıtlığı ve Orduyu tasfiye girişimleri içinde “asker-siyaset” tartışmaları epey gündemdeydi. Ordunun siyasete karışmaması gerektiği, demokrasilerde siyasetin sivillerin işi olduğu üzerinden Orduya yüklenildiği dönemden bugünlere gelindi.

Tayyip’in bir dönem ABD ve AB’nin emriyle Ordunun siyasetten çekimesi ve tasfiye edilmesi için canla başla çalıştığı dönemin argümanı olarak “ordu siyaset yapmasın”a bugün ne oldu?

Tayyip, bugün Ordunun kendisine siper olmasına İsraille karşı kaşıya gelmemek adına ses çıkarmıyor.

Sormak lazım Tayyip’e.

Hani bu işler siyasetin, sivillerin işiydi Tayyip?

Ordunun İsrail’e karşı senin siper olmasına neden seyirci kalıyorsun? Mizrahi’nin sana yönelik tüm suçlamalarına kendin neden cevap vermiyorsun? Hadi Dışişleri ve Genelkurmay açıklama yaptı, nota verdi. Sen de yap.

“Yeni Osmanlı”, “Büyük Türkiye”, “Abdülhamit” diye diye Türkiye’yi küçültecek adımlar atılıyor. Şimdi Kürt-İslamcılar Tayyip’i Abdülhamit’e de benzetiyorlar ya, o da zaten direniyor görünerek teslim olmanın adıydı.

Tayyip’in “nota”sı bile bu yönde işliyor.

Tayyip, Türkiye Kıbrıs’ta işgalci midir?

Türkiye Ermenileri soykırıma mı uğrattı?

Türkiye Kürtlere karşı soykırım mı uyguluyor?

Cevabın “evet” ise, sen Yahudiden aldığın ödülü fazlasıyla hak ediyorsun demektir.

Yok eğer “hayır” ise söyle de duyalım.

Yoksa kısık sesli “müzik notası” verdin de biz mi duymadık?

Hiç yorum yok: