2 Aralık 2008 Salı

SİNEMA SANATI GÖZÜYLE MUSTAFA FİLMİ

Sinema sanatı gözüyle Mustafa filmi‏
Kimden: Mahiye Morgul (mahiye@gmail.com)
Gönderme tarihi: 02 Aralık 2008 Salı 00:42:53
Kime:

Abdullah Görgün bu filmi sinema dili açısından ele aldı.
Drama Pedagojisinde ÜST BAŞLIK, oyunun/dosyanın özetini verir; girişte kullanılan korku sahnesi hakkında yaptığı yorumda yerden göğe haklıdır.

Mihri Belli'ye, Yunan devrimcilerinin verdiği adı bu arada öğrenmiş olduk; KAPTAN KEMAL.

Sevgiyle
Mahiye


MUSTAFA MISTIK!


Abdullah Gürgün


Can Dündar'ın "Mustafa" filmini görenlerin sayısı bir milyonu aşmış.
Olumlu, olumsuz yazılar, eleştiriler, övgüler, sövgüler sürüyor.

Dündar filmi yerenlere hemen "Filmi gördün mü?" sorusunu yöneltiyor. O nedenle hemen belirteyim. Ben filmi izledim. Üstelik yıllarca İsveç Devlet Televizyonu'nda ve İsveç Devlet Radyosu'nda (Dündar'ın ustası Mehmet Ali Birand da bizim Brüksel muhabirimizdi) belgeseller yapmış, halkla ilişkiler, gazetecilik ve film eğitimi almış bir belgeselci ve gazeteciyim. O nedenle kendimde bu filmin eleştirisini yapma hakkını
fazlasıyla görüyorum.

Yine baştan söylemeliyim: Yetişkinlere filmi görün ya da görmeyin demek istemiyorum. Ancak çocukların izlemesini uygun bulmuyorum. İsveç'te bu filmi 15 yaşından küçük çocukların görmesi yasaklanır. Türkiye'de de çocukların görmesini sakıncalı buluyorum. Nedenini açıklayacağım. Elden geldiğince de üzerinde durulmamış olan noktalara değinmeye çalışacağım.

Filmi izledikten sonra Can Dündar'ın kalemini çok ustaca kullandığı ve film zanaatını da iyi öğrenmiş olduğu konusunda kuşkum kalmadı. Filmde sözcükler seçilerek ve eksik bırakılarak kullanılmış. Sözün gerisini düş gücünüzü kullanarak kafanızdan tamamlayacaksınız. Film görüntü sanatı olduğuna göre "bir resim bin sözcüğe bedeldir" diyerek olayı kafanızda şekillendireceksiniz. Dündar amaca uygun mükemmel bir ticari film yapmış. "Efendim iyi niyetinden kuşkumuz yok AMA şu hataları yapmış" gibi bir yaklaşımı ben ne yazık ki paylaşmıyorum. Can Dündar attığı her adımı bilerek profesyonelce atmış.

Filmin adına belgesel deniyor. Bana göre belgesel değil, kurgu.
Gerçeklerden yararlanılarak yapılan bir kurgu film. Can Dündar fılmde hem belgesel hem de kurgu filminin ögelerinden yararlanmış Canlandırmalar yaparak filmi etkili hale getirmiş. Şekil olarak belgesel kurgu film diyebiliriz. Belgesellerin de aynı zamanda bir kurgu olduğunu, öznellik taşıdığını unutmayalım. Örneğin bir kişiyi
pencerenin önüne oturtup konuşturuyorsunuz, yüzü karanlıkta görünmez. O zaman adam devlet sırrı açıklıyor gibi bir etki yapacaktır. Bir de adamı güllük gülistanlık yerde konuşturuyorsunuz. O da neşeli mutlu bir hava verecektir. Burada açıkça yönetmenin öznellliği belirleyici olmaktadır. Adam aynı şeyleri söylese bile etkisi değişecektir.

Diğer bir örnek olarak da kendi sesini kullanmasını verelim. Can Dündar'ın sesi amacına uygun bir ses. Ağlıyor mu gülüyor mu, ciddi mi değil mi anlaşılmıyor. İzleyiciyi uyuşturan bir ton kullanıyor. Yeri geldiğinde alay ediyor ama ciddi sanıyorsunuz. Ya da tersi. Şimdi siz bu filmde söz gelimi tok sesli tiyatrocu Mazlum Kiper'i kullansanız izleyici coşar. Müşfik Kenter'in yumuşak, müşfik sesini kullansanız
Mustafa Kemal'e büyük sevgi duyar. Can Dündar kendi amacına uygun ses
oynaklıklarıyla okuyor. Sonuçta büyük bir başarıyla güvenilmez bir film kahramanı yaratılıyor.

Can Dündar zanaatını usta bir terzi gibi icra etmiştir. Müşteriye istediği kumaştan, istediği model ve bedenine oturacak giysi yapmak da her babayiğidin işi değildir. Filmi beğenenlere, beğenmeyenlere ve orta yolculara da bakarak müşterinin kim olduğunu bulabilirsiniz.

Yakında İngilizce alt yazılı ya da dublajlı olarak MOUSTAPHA adıyla yurtdışına satılırsa çok beğenileceğine eminim. Ancak Dündar'ı aşırı işbirlikçi bulup alay edenler de çıkabilir. Batılının hepsinin yalakalardan hoşlanacağını
savlamak da aymazlık olur.

Dündar filminde çok kullanılan bir dramatürgi modelini uygulamış. Bu model bir devenin üst tarafının yandan görünüşüne benzer. İlk önce devenin başındaki kısa kaviste ilk vuruş yapılır. Filmin ana fikri/ana çizgisi hakkında fikir veren kısa çarpıcı ilk bölümdür. Sonra olaylar geliştirilir, çatışmalar, çelişkilerle heyecan doruğa çıkarılır. Bu doruk devenin hörgücüdür. Sonra çelişkiler çözülmeye başlar, inişe geçilir, olaylar dinginleşir ve sona gelinir.

Dündar'ın ilk girişteki vuruşu korkunçtur. Gerçekten korkunçtur. Bir korku filminin girişidir. Nasıl?

Mustafa Kemal'in bir ağabeyi üç yaşındayken ölmüş. Deniz kıyısında kumsala gömmüşler. Bir gece rüzgar fırtına kumları uçurmuş. Ortaya çıkan bebeği çakallar yemiş. Bu sahneyi Can Dündar bir Drakula filmi gibi canlandırmış. Karanlık feci bir gecede mezar başında dolanan çakallar… Ve bu resimlerin üstünde ağlar gibi konuşan titrek bir Can Dündar sesi…

Drakula'da Türkleri kazığa oturtan Kazıklı Voyvoda'dan esinlenerek yaratılan bir kahramandır. Şimdi de Mareşal Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ten esinlenerek yapılan MUSTAFA adlı korku filmini izliyorsunuz. "Mustafa" da daha bir dinsel içerik var. "Kemal" ise devrimcidir (Devrimci önderlerden Mihri Belli de Yunan iç savaşında
doğal olarak Kapetan Kemal kod adıyla anılıyordu).

Filmi izleyen çocuklar bu sahneden korkmazlar mı?

Şimdi bu ilk vuruşun filmin içeriği için verdiği mesaj nedir? "Bu aile uğursuz, lanetlenmiş bir ailedir!" Öyle mi?

Böyle bir olay olmuş mudur? Hiç mezar kazacak yer kalmadı da o sahile mi kazdılar? Rüzgar nasıl o toprakları kaldırmış atmış? Çakallar sahile inerler mi? Bunları ben bilmiyorum ama bildiğim bir şey var:
Kendini bilen hiçbir gazeteci ya da belgeselci böyle bir olay olmuşsa bile bunu koymaz. Neden koymaz? Çünkü hiçbir etik anlayışa uymaz…


Kendinizi o ailenin yerine koyun. Çocuğunuzu mezarında çakallar yiyor. Bunu göstermek delikanlılığa da uymaz, insanlığa da. En hafif deyimiyle ayıptır, utanmazlıktır. Buna" belden aşağı vurmak" da diyebiliriz.

Can Dündar sesini titreterek anlatmaya devam ediyor. Mustafacık bu öyküyü dinleyerek büyümüş, kendini çok yalnız hissettiği için kendisine ayrı bir yuvacık yapmış. Hep oraya sığınırmış. Aklıma çocukluğumda evimizin arkasındaki boşluğu kendi mekanım olarak kullandığım geldi. Duvarlara ağaç dallarından, tahtalardan yaptığım oyuncakları, tabanca ve tüfekleri dizdiğimi anımsıyorum. Evcilik de oynardık. Ama Mustafa yalnız ve bunalımlı çocuk olduğu için evden kaçıp sığınıyormuş oyuncak evine.

Sonra dayısının oraya göçmüşler. Orada dayısının tarlasında kardeşi Makbule ile karga kovalıyormuş. Onu da güzel canlandırmış, kurgulamış.
Ama tarlada değil kırlarda koşuşuyorlar. Ekin diye bir şey yok ortada. Her yer çiçek. "O kadar kusur kadı kızında da olur", diyelim. Yalnız bu bölüme, bir gün kardeşinin kafasına yoğurt çanağını geçirdiğini de koyabilirdi ve "Bunalım geçirdiği için çok asabiydi" diye de bir söz söyleyebilirdi. Filmin sonunda gösterdiği yalnızlıklar içindeki Atatürk'ün bunalımlarına neden olarak, Freudçu bir yaklaşımla, bu çocukluk günlerindeki sorunları gösterilebilirdi. Unutmuş olmalı.

Bu sahnelerde Mustafa'yı bir Yunan çocuğu oynatarak canlandırmış. Tesadüfen olabilir mi? Hayır. Bence Can Dündar'ın orada ince bir mesajı var. Bazı Atatürk düşmanlarının "Yunan tohumu" küfrüne göz mü kırpıyor? Yoksa yurtdışına satışta Yunan dostluğu diye yutturma amacı mı taşıyor? Ama bunları söylediğinizde alacağınız yanıt"Ne var canım, ırkçı mısınız?" olabilir.

Yeri gelmişken söyleyelim, filmin müziğinin de Goran Bregovic'e yaptırılması da tesadüf değil aynı ticari kafanın ürünüdür. Türkiye'de film müziği yapacak müzisyen yok mu? Var. İşte Cannes Fim Festivali'nde Yol filminin müziğiyle en iyi müzisyen ödülünü almış olan Zülfü Livaneli. Müzisyenimiz var ama bence hesap gene başka ve Zülfü o hesaplara uymuyor.

Okul döneminden askerlik maceralarına, Istanbul'daki aylak gençlik günlerine, Suriye'ye sürülmesine geçiliyor. Daha sonra Vahdettin'in
yurtseverliği, Mustafa'yı Samsun'a yollayışı, Mustafa'nın Vahdettin'e ihanet edip kafasına göre takıldığı, Kazım Karabekir'in geldiğini duyunca yüzünün korkudan nasıl solduğu, inek sürüsünü düşman zannedip ödünün koptuğu ve karanlıkta uyuyamadığı ballandıra ballandıra anlatılıyor. Sonunda bu korkak adam Mustafa zafere ulaşıyor. Burası filmin doruk noktasını oluşturuyor. Zaferden sonra inzivaya çekiliyor. Saraylarda zevk-ü sefa içinde emekli yaşamına başlıyor. Rakılar, cıgaralar, hatunlar! Yiyelim içelim eğlenelim! Yan gelip yatıyor, tarih kitapları okuyor. Vakit doldurmak için de Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi'nin mana ve ehemmiyetini anlatmaya çabalıyor.

Yalanlar, yanlışlar, saptırmalar, çarpıtmalar… Bunlar yeterince ele alındığından bunlara değinmiyoruz. Gözden kaçan ufak bir noktaya dikkat çekelim yalnız: Mustafa Kemal'in tarih ve dil konularına olan ilgisi "emeklilik(!)" döneminden çok önceleri de vardır. Daha Suriye'de bulunduğu sıralar dilci bir gençle tanışır: Agop Bey. O sıra Agop Bey Doğu cephesinden sürülen Ermeni kökenli genç bir yedeksubay askerdir. İngiliz esirlerle konuştuğu için casusluk ettiği şüphesiyle getirilir. Mustafa Kemal kelepçeleri çözdürür durumu sorar Agop beyin suçsuz olduğunu anlar. Agop Beyin cebinden Almanca yazılmış Türk Dili Gramer kitabı çıkar. Alman subaylara Türkçe öğretmektedir. Mustafa Kemal ile Agop Bey dil ve Latin alfabesi üzerine sohbetler yaparlar. Latin alfabesi, dil, tarih konuları o zamanlardan aklındadır Mustafa Kemal'in. O Agop Bey de işte daha sonraları Türk Dil Kurumu'nun başdanışmanı olan Profesör Agop Martayan Dilaçar'dır. Ve soyadı Dilaçar'ı Mustafa Kemal'in önerisiyle alır. Mustafa Kemal'e Atatürk soyadı verilmesi de Agop Bey'in önerisiyledir. Agop Bey Atatürk'ün ölmeden son görmek istediği kişilerdendir. "Dil çalışmalarını aksatmayın" der son günlerinden birinde. Can Dündar'ın ayyaş adamı
ölüm döşeğinde bile bir sürü memleket meselesi arasında dil çalışmalarını da görmektedir.

Can Dündar bunları bilmez mi? Bilmezse niye öğrenmez? Bilirse niye söylemez?

Dündar'ın yine sesini bir hoş ederek,Mustafa Kemal'in Hilafeti kaldırmasın nedeninin çocukken hocası Kaymak Hafız'dan yediği dayağın intikamı olduğunu öne sürmesi beni yerimden hoplattı. Burada kahkahayı basmaktan ve "Ohaaa! Çüş birader bu kadar da olmaz!" demekten kendimi
alamadım doğrusu. Okulda bize "izleyiciyi sakın aptal yerine koymayın" derlerdi. İzleyiciyi bu denli saygısızca aptal yerine koymak için ancak Can Dündar olmak gerekiyor galiba. O zaman benim de "sen önce aynada kendine bak" deme hakkım doğuyor kuşkusuz.

Beni şaşırtan bir diğer nokta da, Atatürk'ün kendisine suikast girişimi yapıldıktan sonra içlerinde yakın mücadele arkadaşları da olmak üzere pekçok kişiyi tutuklattığının söylenmesiydi. Atatürk daha sonra en yakın arkadaşlarını affetmiş, gerisini astırmış.

Can Dündar'ın romantik(!) sesinden dinliyoruz: "Devrim yine kendi çocuklarını yedi".

Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimleri sihirli bir değnek yardımıyla gerçekleştirmediğini söylemeye bilmem gerek var mı? Bu devrimleri gerçekleştirmek belki de Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştirmekten zordu. Çünkü dost düşman belli değildi, en yakınındaki dostları bile engelleme peşindeydi. Devrimci ve karşı devrimci çizgi sürekli mücadele ediyordu.

Kemal yine kelle koltukta, CHP bayrağındaki altı okla açıklanan devrimci, bağımsızlıkçı, halkçı, laik, devletçi, ulusalcı, cumhuriyetçi çizgiyi savunuyor. Hilafet de, saltanat da öyle kaldırılıyor. Başka türlü kaldırılmasına olanak var mı? Kaymak Hoca'dan intikam için bunlar yapılamayacağı gibi en yakın arkadaşlarını karşısına alarak da olmaz. Hatır gönül tanımadan, kararlılıkla ama en geniş ittifaklar kurularak gerçekleştirilebilecek işlerdir bunlar.

Filmimizin sonlarına doğru, Atatürk'ün akşamları ud dinleyip, bir büyük rakı, üç paket sigara, 15 fincan kahve tükettiği, efkarından ağlayıp zırladığı, dengesiz, hasta bir adam haline geldiği söyleniyor.. Af buyurun ama mahalle kocakarıları bile böyle dedikodu etmez.

Bir de bir çelişkiye düşüyor burada Can Dündar. Bu ayyaş adam Hatay'ı kurtarmak için yorucu bir seyahate çıkıyor. Bir bakıma intihar ediyor. Şimdi zevk-ü sefa içinde bunalımlar yaşayan adamın Hatay'ı kurtarmak için intihar etmesi nasıl olur?

Filmin sonunda yalnızlık ve Rumeli özlemi içinde ölüyor. Çok acıklı bir son!

Ve birçok izleyici duygulanıyor. Gözyaşlarını tutamıyor. Can Dündar artık amacına ulaşmıştır.

Ne izlemiştim ben? "Mustafa Mıstık / arabaya kıstık / üç mum yaktık / seyrine baktık" gibi basit, bayağı, banal bir öykü.

Mustafa Kemal'le ilgisi yok. Mustafa Kemal hakkında bir belgesel yapacağınız zaman seçebileceğiniz o kadar çok malzeme var ki! Seçtiğiniz şeyler önem taşıyacaklar. İzleyiciye bir şey söyleyecekler.
Burada Osmanlı Devleti'inin yıkıntıları üzerine Türkiye Cumhuriyetini kuran asker Mustafa Kemal olmadığı gibi o cumhuriyeti çağcıl uygarlıklar düzeyine çıkaran Atatürk de yok. Can Dündar da o savı öne sürmüyor. Dündar, Mustafa Kemal Atatürk'ün insani yanlarını İLK KEZ(!) öne çıkardığını öne sürüyor. Kendine uygun bazı ayrıntıları yalan yanlış, çarpıtarak ortaya dökmüş, Mustafa Kemal'in insani yanlarını, özünü, bağımsızlıkçı, isyancı, halksever ve yurtsever yanını öne çıkarmıyor Can Dündar, çarpıtıyor, çarpıtıyor…

İnsanı yaşadığı zaman, mekan ve koşullar içinde değerlendireceksiniz. İnsan Atatürk halk adamıdır. Tam anlamıyla "delikanlı" adamdır. Biraz argo söylersek " kıyak" adamdır. Jantidir. Mükemmel giyinir. Evet içkisi sigarası vardır. Yemeyi içmeyi sever. Hanımlarla ilgilenen, müziği dansı seven, aydınlanmacı, yurdunu halkını seven bir entelektüeldir. Bir devrimcidir. Bol bol kitap da okur, masa da kurar. Masasında karatahtanın eksik olmadığını bilmeyen yoktur. Yeri gelir müzik de dinler zeybek de oynar. Müthiş şakacıdır da. Atatürk'ün fıkralarını bilmeyen var mıdır Can Dündar'dan başka? Çağının en büyük devrimcilerindendir. Somurtan, yalnız, bunalımlı insanların işi değildir devrim yapmak. Devrim coşkulu insanların işidir. Devrim "Hoca Nasreddin gibi ağlayan / Bayburtlu Zihni gibi gülen"lerin işidir.

Peki Atatürk hatasız mıdır? Böyle birşeyi kimse öne süremez. Ancak onu belirleyen özellikler olumlu yanları mı yoksa olumsuz yanları mıdır? İşte bir film yaparken çok ince düşünülecek noktalar bunlardır. Can Dündar da düşünmüş ve Mustafa Kemal'i Mıstık yapmayı başaracak malzemeyi yaratmış ve kullanmıştır.

Bence Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten esinlenerek yapılmış bir kurgu film olarak birkaç puanı hak edebilir "Mustafa". Ama onun insani yanlarını ele alan bir belgesel olarak öne sürerseniz puanı sıfırdır.

Filme gelen övgü ve yergileri iki uç örnekle değinelim.

Mehmet Ali Birand pişmiş kelle gibi sırıtarak filmi göklere çıkarıyor, "Mutlaka gidin" diyor. Atatürk'ün manevi kızı, Atatürk'ün huyunu suyunu Can Dündar'dan çok daha iyi bilen Ülkü Hanım ise, "Gitmeyin. Hatta bu film gösterimden çekilmelidir" diyor.

Bu kadar yazılıp çizildikten sonra isteyen gider isteyen gitmez. Filmi izledikten sonra, "Helal olsun aldığı paralara, güzel film yapmış" demek de, "Haram, zıkkım zehir olsun, burnundan fiti fitil gelsin
verdiğim bilet parası ve kazandığı tüm paralar" demek de artık size kalmış.

Ben son olarak filmin amacı konusundaki kendi görüşümü söylemeliyim: Bu film, EVET, pek çok kişinin "psikolojik savaş" olarak nitelendirdiği çabaların bir parçasıdır. Irak üzerinden ABD,
Yunanistan ve Kıbrıs üzerinden AB tarafından kıskaca alınmış bir Türkiye'nin direnme gücünü içten kırma çabalarındandır. Ulusun özgüveni yok edilmeye çalışılmaktadır. Ulusal değerler ayaklar altında çiğnenerek "siz adam mısınız? Sizin En kralınız bile beş para etmez" denmeye getirilmektedir. Hele Ergenekon tertibiyle (burada da malum Ergenekon destanı, terör örgütü olarak genç zihinlere yerleştirilmeye çalışılıyor) aynı zamana getirilmesi de bu planın inceliğini iyice gözler önüne sermektedir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün düşmanları ve yobazlar ona eskiden beri "Gök gözlü sarhoş şeytan" derler. Buna en güzel yanıtı ünlü Hiciv ustası Neyzen Tevfik vermiştir (bir iddiaya göre şiiri yazan Mutlu
Çelik'tir).

Şöyle:

BRE MELUNLAR

Ne ararsın tanrı ile aramda?
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın?

Rakı,şarap içiyorsam sana ne?
Yoksa sana bir zararı,içerim
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

Neyzen Tevfik

15 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu film, EVET, pek çok kişinin "psikolojik savaş" olarak nitelendirdiği çabaların bir parçasıdır Türkiye'nin direnme gücünü içten kırma çabalarındandır. Ulusun özgüveni yok edilmeye çalışılmaktadır. Ulusal değerler ayaklar altında çiğnenerek "siz adam mısınız? Sizin En kralınız bile beş para etmez" denmeye getirilmektedir.AYNEN KATILIYORUZ
===============================
CAN’IN BELGESELİ (YORUMSUZ)
Örtülü ödenekten Londra’ya gönderilen gazeteci kafilesinin içindeki erkeklerden biri bıyıklarını kestirip, küpe taktırır ve Gay Club’a üye olur.
bu gelişmeyi Misyon kitabının 81 ve 82. Sayfalarında şöyle anlatır:
“Ne deli ne depdeli kulağı küpeli.
Londra, 11 Haziran 1986, Çarşamba
Pronounce (telaffuz) dersine girdim. Biz yaşlarda bayan hocamız Jo, radyo haberlerini kaydettiği kaseti dört kişiye verdi. Yandaki küçük odaya geçtik. Tam kaseti dinlemeye başlamıştık ki, arkamdan birisi Türkçe ’merhaba’ diye seslendi. Gelen X idi. Döndüm. Aa! Bıyıkları yoktu. Kesti mi, kaza mı oldu gibi sorgularcasına bakarken, sağ kulağındaki küpeyi farkettim.
Mercimek büyüklüğünde, gümüşe benzer, beyaz bir küpeydi kulağındaki.
“Ne zaman yaptın? Nerede deldirdin?” diye sordum. Oturdu gülerek yanıtladı:
“Gay dükkanında yaptırdım”
Gay, İngilizcede “ibne”, “homoseksüel” anlamına geliyordu. Pek çok ıngiliz genci, fraksiyonları na göre sağ ya da sol kulaklarına böyle küpe takıyordu. Bizim X de, bir süredir, kulağını deldireceğini söylüyordu ama, espri yapıyor diye alıyordum.
“Niçin böyle yaptın?” dediğimde, şu yanıtı aldım:
“Gay Kulübe üye oldum. Artık akşamları arkadaşsız kalmayacağım”
CAN’IN BIYIKLI VE BIYIKSIZ LONDRA RESİMLERİ
http://www.yenidenergenekon.com/323-canin-belgeseli-yorumsuz

Adsız dedi ki...

Can Dündardan Terörist Propagandası
http://skyturkvngenc.wordpress.com/2010/01/27/can-dundardan-terorist-propagandasi

Adsız dedi ki...

CAN DÜNDARın yediği haltı görün de Mustafa filmini boykot edin!
www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=3684.0

Adsız dedi ki...

CAN DÜNDAR'LARA RAĞMEN "MUSTAFA" SONSUZA KADAR YAŞAYACAKTIR
http://kumkale.net/makale.asp?id=0034b

Adsız dedi ki...

itirazımı sürdüreceğim Bak Yaşar Büyükanıt bak Özden Örnek bak kısacası ne olduğu belli olmayan bir meçhul adam! CAN Dündar; Mustafa Kemal vatan yapılan bu coğrafyada birlikte yaşama adına bölünmezlik adına semboldür Adı üstündeki titizliğimiz onun içindir Mustafa Kemali maske takıp aşındırmak ve aşağılamak bu milleti aşağılamakla eşanlamlıdır
YeniCagGazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=10457

Adsız dedi ki...

Ne kadar farkındayız? Önce Atatürkü sonra Atatürkün anasını tartıştıracaklar! Sonra? Sonra sıra bizim anamıza gelecek! Atatürkü ve Atatürkün anasını tartışanlar tartışılmasına ses çıkarmayanlar kendi analarını koruyamaz
OrtaDoguGazetesi.net/makale.php?yid=&makale=Vam%FDk+David+Volkan-Can+D%FCndar+Psikopolitik+Projesi+%DDle&id=2875

Adsız dedi ki...

endi milletine iftira atıp hakaret ederek Nobel ve para ödülü kazanan O.Pamuk Can Dündara ilham verdi!
Can Dündar...Orhan Pamuk olma yolunda önemli adım attı filmde yansıtılan Atatürkten dolayı eleştirilere bakacak olursak bu filmin Türkiye karşıtı uluslararası komplonun parçası olduğunu Orhan Pamukun izinden giden Can Dündar malum çevrelerin yeni kahramanı oldu Can Dündara plaket veren İzmirValisi Cahit Kıraç plaketi geri alarak hatadan rücu etmelidir Filmin topluma bilinçli olduğu düşünülen Yanlış bilgiler verdiğini belirten Avukat Tarcan Ülük,, YeniCagGazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=10820

Adsız dedi ki...

bölücülüğe prim dağıtan Can Dündar’ın Atatürk’ü anlatmasını reva görmediğimi belirtmeliyim
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=5762

Adsız dedi ki...

O kafa'nın dayattığı Atatürk'süz Mustafa
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=5779
Mustafa" filmi Kürtlere özerklik adına operasyondur
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=5764

Adsız dedi ki...

-Ne yani çekilmeyip de VatanSeverlerin dediği gibi Kerkük’e mi gidecektik! Evet arşivlerde mevcuttur Genelkurmay Başkanı sıkışınca Alay Edici Tarzda VatanSeverler ifadesini kullanabilmiştir! Bir başka örnek yine Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminden Mustafa Kemal Atatürk’ü yaptığı belgeselde Ayyaş diye takdim eden ve konjonktürü yakaladı mı Askere Kin Kusan Can Dündar gibi biri bir sempozyum için Deniz Kuvvetlerine konuşmacı olarak çağrılıyor ve Koca Koca Amiraller bir bilen olarak saatlerce onu dinliyor Diyeceksiniz ki hal bu iken askeri sahiplenmen neden? Dedik ya TSK kurumu sahipleniyoruz ve bunu aferin almak için değil DEVLET-i EBED müddet için yapıyoruz ve buna da Vatan Sevgisi diyoruz!
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=10059

Adsız dedi ki...

Turkcell'in Atatürk hassasiyeti Yaşar Büyükanıt'ta niye yok?
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=5777
Atatürk’ü Ne Kadar Doğru Anladık?
www.antalyabugun.com/index.php?page=makale&MID=10683

Adsız dedi ki...

MİT”çi Bir Babanın “Solcu” Oğlu
www.turksolu.org/ileri/38-39/ozsoy2_38.htm
Can Dündar’dan Nazi filmi övgüsü
www.millimucadele.org/132/gundem132.htm

Adsız dedi ki...

Bugünlerde Atatürk'ü KKK brövesinden ihraç etmek gibi kendince önemli bir meşguliyeti olan Genelkurmay Başkanı
www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/14051/pasasi-da-masasi-da
www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/14052/o-karari-geri-al-pasa
Siz ey Atatürk'ü sevmeyenler!
www.kayseri.net.tr/yazar.asp?yaziID=7041
www.haber2000.com/haberdetay.asp?id=46747

Adsız dedi ki...

Tarih sahnesinden silinme tehlikesi ile karşı karşıya gelen bir milleti YeNiDeN Ayağa kaldıran Gazi, çok sinsi ve sistemli bir şekilde gelecek nesillerin gözünde silikleştiriliyor, sıradanlaştırılıyor.
Bu Film, bugüne kadar Atatürk’e karşı gerçekleştirilmiş olan EN Büyük SALDIRIDIR.
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=5919

Atatürk'e Saldırı Cumhuriyet'e ve Türklüğe Yöneliktir
www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale&id=1418

Adsız dedi ki...

Atatürk'e karşı SALDIRIya geçenler NeYi hedefliyorlar?
Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur
Yurttaşlarım! Az zamanda çok işler yaptık Bu işlerin en büyüğü temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir
Atatürk’e SALDIRANLAR aslında onun mensubu olduğu Türk milletine onun üzerine devlet inşa ettiği Türk Milli Kültürüne onun ideolojik planda temsil ettiği Türk Milliyetçiliğine saldırıyorlar
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=4243
Atatürk’ü büyük yapan en önemli vasfı neydi?
www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=13232