7 Ekim 2008 Salı

İNSAN HAYATININ UCUZLUĞU

İNSAN HAYATININ UCUZLUĞU ORHAN SELEN
Aktütün karakolunda ölenlerin acıları dinmez.
Toplum ve siyasetçiler unutur ama orada şehit olanların yakınları için yaraların kapanması için 3 kuşak geçmelidir.
Şehit yakınlarının acıları kadar büyük ve derin başka bir acı daha var.
Aktütün’deki son derece kritik karakolun derme çatma barakalardan oluşması.
Gazetelerde resimlerini, televizyonda çekimlerini gördüğümüz yapılar karakol olarak kullanılamaz.
Her an baskına veya saldırıya uğrama ihtimali olan bir karakolun en azından beton duvarlarla çevrilmesi gerekmez mi ?
Ya da kum torbalarından oluşturulan siperler bulunmaz mı ?
Aktütün’le birlikte 5 karakolun daha güvenli yerlere taşınması için 2007 yılında alınan karar ”maddi imkansızlıklardan” dolayı zamana yayılmış.
En büyük ve önemli değer insan hayatıdır.
Öyle görülüyor ki karakol yerlerinin değişmesinden daha gerekli olanı “zihniyetin” değişmesidir.
İnsan hayatına değer vermeyen “kafalarla” karakol yeri değiştirmenin pek de fazla getirisi bulunmayacaktır.
Asker kanadın tüm uyarı ve önerilerine karşın bölgede sosyal önlemlerin alınmaması insanın aklını karıştıracak kadar anlamsızlık içermektedir.
Kaldı ki bölgede alınan güvenlik önlemlerinin de yeterliliği tartışılmaktadır.
Uzmanlar bizlere “ hariçten gazel okumayın” diyebilirler ama o bölgelerde komutanlık yapmış aylarca sıcak çatışmaların içinde yaşamış emekli subaylar da uygulamaların yanlış olduğunu belirtiyorlar.
Sınır bölgesinde güvenli karakollar kurulması için maddi imkansızlıkların yanı sıra coğrafi koşullar da öne sürülmektedir.
Bir orgeneral ile bir erin insan olarak değerleri eşittir.
Yaşam her ikisi için de aynı kutsallıktadır.
Emekli orgenerale trilyonluk zırhlı otomobil alınırken sınırda en tehlikeli yerde bekleyen askerin sırtına kurşun geçirmez yelek verilemiyor, güvenli koruma düzeneği kurulamıyorsa , bir gün vatan tehlikeye düştüğünde savaşacak asker bulmak zorlaşır.
Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını ve bağımsızlığını koruyan askerleri için tüm coğrafi engelleri aşarak dağların tepelerine roketlerin bile delemeyeceği karakol duvarları konduramıyorsa tarihiyle övünme hakkını da kaybetmiş demektir.
Tartışılan askerin görevini yapma biçimi değildir.
Siyasetin askerin çabalarına destek vermemesi tartışılıyor.
Demokrasi yeşermeye çalıştıkça filizlerini koparan, özgürlükleri içine sindiremeyen, hukuk devleti olmayı sağlayamadıkları gibi sosyalleşmeyi de beceremeyen siyasetçiler, kendilerine verilen ülkeyi yönetme yetkisini yanlış algılayarak işgal ve paylaşma peşine düştüler.
30 yıldır PKK, 34 yıldır Kıbrıs, 60 yıldır Ermeni, 70 yıldır Güneydoğu sorunları için uygulanabilir , tutarlı , ileriye dönük program yapılamadı.
Ulusal Kurtuluş Savaşını kazandıktan sonra bu başarıyı Lozan’la uluslarası hukuka kabul ettiren Türkiye son iki ayda toprağa verdiği 37 şehidin hesabını soramıyor.
askeri kaçırıldığı için savaş ilan eden İsrail örneği burnumuzun dibindeyken , Ortadoğunun en güçlü devleti olmamızın bize ne yarar sağladığı sorusu kafaları kurcalıyor.
Daha tehlikeli bir oluşum ise yer yer kendini gösteriyor.
Kentlerde iç çatışmalar başladı.
“En önemli yatırım , insana yapılandır” masalını kimse yemiyor.
Genç insanlarımız anlamsızca ölüyorlar. Tabutlar kentlere geldikçe insanlar tahrik oluyor.
İnsan yaşamı bu kadar ucuzlarsa, bedelini hep birlikte ve çok ağır öderiz.

Hiç yorum yok: