31 Ocak 2009 Cumartesi

GENİŞ CEPHE YIKIMDIR

GENİŞ CEPHE YIKIMDIR ORHAN SELEN


Denetimsiz güç, güç değildir.
Sahibinin başına bela açar.
Hitler iyi araştırılırsa önemli dersler çıkarılır.
1940 lı yıllarda Alman ordusunun önüne çıkacak güç yoktu.
Değerli mareşallerini kenara itekleyerek ordunun başına geçen Hitler gücünü fazla abarttı.
Önce Avrupa’yı ele geçirip bir süre bekleseydi, büyük Nazi Avrupa’sı bugün de yaşıyordu.
Bir cephe Afrika’da açtı.
Bir cephe Sovyetler Birliği’ne açtı.
Bitmez sanılan asker bitiverdi.
Çocukları cepheye yollamaya başladılar.
Savaş yenilgiyle sona erdi.
Hitler de kendi hayatına son verdi.
60 milyon insan nedenini anlayamadan öldüler.
Tarihle dargın olan AKP aynı hatayı yineliyor.
Türkiye’deki her kesimle kavgalı olduğu yetmiyormuş gibi Ergenekon soruşturmasının arkasına sığınarak korku saçmaya çalışıyor.
Yandaş medya da tetikçiliğe soyundu.
Ne tuhaf rastlantıdır ki, AKP’nin ele geçirmeye çabaladığı için kavga ettiği her kesimden önemli kişiler ya göz altına alındı ya da tutuklandı.
Emekli Orgeneraller gözaltına alınarak televizyonlarda konuşan eski komutanlara gözdağı verildi.
Görevdeki subaylar tutuklanarak orduya meydan okundu.
İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Vedat Yenerer, Tuncay Özkan ile basın uyarıldı.
Kemal Güriz ile Üniversitelere korku salındı.
Sinan Aygün ile sivil toplum örgütleri susturuldu.
Mustafa Özbek tutuklanarak sendikalar hizaya sokuldu.
Doğu Perinçek ile dokunulmazlığı bulunmayan siyasetçiler korkutuldu.
Yalçın Küçük ile çok konuşan profesörlerin sesi kısıldı.
Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınanlar ve tutuklananların adları alt alta yazıldığında ortaya soyadına göre sıralanmış bir çeşit telefon rehberinden farklı bir şey ortaya çıkmaz.
AKP’nin bazı bakanları soruşturmayla ilgileri olmadığını söylerken Başbakan medyanın karşısına çıkarak meydan okuyor.
- Biz tekerlerine çomak soktukça bağırıyorlar.
Erdoğan demek istiyor ki :
- Çoğunluğumuzdan dolayı yasama elimizde. İktidarda olduğumuz için yürütme elimizde.
- Gördüğünüz gibi yargı da elimize geçmek üzere.
Bir koltuğa iki karpuz sığmazken, üç tanesi hiç sığmaz.
AKP cepheyi büyütüyor.
Tarihsel ve ideolojik kökü bulunmayan bir partinin her kesimle kavgaya tutuşması ancak pervasızlıkla açıklanabilir.
Pervasızlığın sonu her zaman yenilgi ve yıkımla bitmiştir.
Napolyon da pervasızdı.
Durmayı bilmedi ve sürgünde öldü.
Enver Paşa pervasızdı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun batışını çabuklaştırdı.
Başka bir pervasızlığın yolunda öldürüldü.
Erdoğan’ın bunlara benzemesi istenmez.
Günümüzde gücünü yanlış kullananlar ölmüyorlar.
Kendilerini ve ülkelerini yakıyorlar.
AKP kadrolarının günü kurtarmak ve kurumları ele geçirmek için yanlış tuğlaları üst üste koymaları sıkıntılı geleceğin alt yapısını hazırlıyor.
AKP bir gün geldiği gibi gidecektir.
Toplumun çeşitli kesimlerine açtığı savaş ve 7 yılda yoksullaştırdığı halk bu partiyi yakında sandığa gömecektir ama geride bırakacağı yıkım yıllarca onarılamayacaktır..

21 Ocak 2009 Çarşamba

YORUMSUZ!

FW: Yeni duyuru: YÜCE TÜRK MİLLETİ ADINA İLKER PAŞA'YA MEKTUP!‏

Kimden: irfan kaya (irfan.kayalar@hotmail.com)
Gönderme tarihi: 20 Ocak 2009 Salı 20:06:50
Kime: ay_su52@hotmail.com; azra.hasret@hotmail.com; basak_04@hotmail.com; Bora Tüfekli (bora_tufekli@hotmail.com); burcak.02@hotmail.com; cemre_ozgur@hotmail.com; cigdemremziye@hotmail.com; Niyazi Çamurcu (camurcular@hotmail.com); dilara_redrose@hotmail.com; Ekrem (mavifarma@hotmail.com); Elvan Kaya (elvankaya27@hotmail.com); eser321984@hotmail.com; feridedestan@hotmail.com; guelzadekaplan@hotmail.de; Kamer Genç (kamer.genc@tbmm.gov.tr); koray Hoca (mkbasyigit@gmail.com); ismailcatir@hotmail.com; KEREM SEVINC (ilkbahar_64@hotmail.com); keciyim123@hotmail.com; ladyroses_2005@hotmail.com; LERZAN TORLAK (lerzan.torlak@gmail.com); mali_kartal_@hotmail.com; mavhomer@hotmail.com; mehmettuncsahin@hotmail.com; mersoy4854@hotmail.com; minik_serce25@hotmail.com; more_difficult@hotmail.com; nerog50@hotmail.com; nihatozgur1979@hotmail.com; n.necla@hotmail.com; nurigonendi@hotmail.com; pinar.dicle@hotmail.com; rozarezzan@hotmail.com; semrasu7@hotmail.com; sil.dim@hotmail.com; carookee (system@carookee.com); suzidilara5@hotmail.com; ts_musti@hotmail.de; tugralistan@hotmail.com; ulku_ayhan@hotmail.com; yaren_1995@hotmail.com; yok_ole_bisi@hotmail.com; ysd592@gmail.com

To: irfan.kayalar@hotmail.com
Subject: Yeni duyuru: YÜCE TÜRK MİLLETİ ADINA İLKER PAŞA'YA MEKTUP!
From: yonetim@toplumsalbilinc.org
Date: Sun, 18 Jan 2009 00:54:05 +0000


İLKER PAŞAM..‎ Kahraman Türk Ordusunun başında, komutansınız.. Haddime değil ‎amma..Hatırlatmak üzerime vazife diye düşünüyorum. Mustafa Kemal ‎sizin makamınızı padişah Vahdettin’den alabilmek için çok mücadele ‎etmişti. Ne var ki padişah Vahdettin, “Saltanatını yıkmasından ‎korktuğu için” Mustafa Kemal’e o şerefli makamı vermemişti. ‎

Şimdi siz, Mustafa Kemal’in hak ettiği halde “oturamadığı”o şerefli ‎makamda oturmaktasınız. ‎
Paşam, Mustafa Kemal der ki: “Aziz milletime şunu tavsiye ederim ‎ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı ‎adamların kanındaki, vicdanındaki asli cevheri, çok iyi tahlil ‎etmek dikkatinden bir an feragat etmesin..”‎

Ne diyorsunuz Paşam? Mustafa Kemal’in dediği gibi, bağrımızda ‎yetiştirdiğimiz, başımızın üstüne kadar çıkardığımız Cumhurun ‎başının ve başbakanın kanındaki, vicdanındaki ASLİ CEVHERİ çok ‎iyi tahlil etmediğimizden dolayımı ihanete uğradık?‎

Paşam, Ülkemizde gelişen olaylara baktığımızda Cumhuriyet’in ‎tehlikede olduğunu görüyoruz. Tehlike o boyutlara ulaştı ki artık iş ‎Cumhuriyet’ten ve Cumhuriyetçilerden intikam almaya kadar ulaştı.‎

Bu ülke insanı –büyük çoğunlukla- cumhuriyetçidir. Neden ‎cumhuriyetçidir paşam? Mustafa Kemal, bu ülke insanının neden ‎Cumhuriyetçi olduğunu, olması gerektiğini kendi düşüncesi ile açıklıyor:‎ ‎' Türk genci, inkılâpların ve cumhuriyetin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların ‎lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve devrimleri ‎benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir ‎hareket duydu mu bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, ‎adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve ‎silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları ‎bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'Polis henüz devrim ve cumhuriyetin ‎polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu ‎mahkûm edecektir. Yine düşünecek : 'Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre ‎düzenlemek lazım!' Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla ‎beraber, bana, İsmet Paşaya, Meclise telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu ‎için tahliyesine çalışılmasını, kayırtılmasını istemeyecek. Diyecek ki : 'Ben inanç ve ‎kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız ‎gelmişsem, bu haksızlığımı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmekte benim ‎vazifemdir.' İŞTE BENİM ANLADIĞIM TÜRK GENCİ VE TÜRK GENÇLİĞİ...'‎

Paşam, Mustafa Kemal’in Bursa Nutkundan güç alarak, inkılâpların, ‎cumhuriyetin ve rejimin sahibi ve bekçisi olduğumuzu ilan ettik. ‎Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inandık. Rejimi ve ‎inkılâpları benimsedik.‎

Paşam, ne yazık ki bugün inkılâplar, cumhuriyet ve rejim, devleti ‎yönetenler tarafından zayıf düşürülmüş, küçük kıpırtılar (ihanet) ‎büyümüş, devleşmiştir. Bu ihanete gözümüz ve kulağımızla şahit ‎olduğumuzda “bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ‎ordusu vardır, adliyesi vardır” demedik. Hemen müdahale etmeye ‎kalktık, bütün varlığımızla kendi eserimizi korumaya çalıştık. Bir sabah ‎kuşluk vakti polis kapımıza geldi. Polis asıl suçluları –bize göstermeden- ‎bıraktı, suçlu diye bizi alıp götürdü. ‎

‎“Polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşündük, ‎fakat asla yalvarmadık.. Mahkeme arkadaşlarımızın bazılarını mahkûm bile ‎etti.‎
Yine düşündük, “Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre ‎düzenlemek lazım!” derken sıfatının önünde cumhuriyet yazan bir ‎savcının kasıtlı ve kindar tutumu ile hapse atıldık. Kanun yolundan ‎itirazlarımızı yaptığımızı yapmakla beraber, ne size nede meclise telgraflar ‎yağdırıp haklı ve suçsuz olduğumuz için tahliye edilmemizi, ‎kayırılmamızı istemedik. ‎

‎“Demek ki biz, inanç ve kanaatimizin icabını yaptık. Müdahale ve ‎hareketimizde haklıyız. Eğer hapse haksız girdi isek bu haksızlığı ‎meydana getirecek sebep ve amilleri düzeltmekte bize düşer”.. ‎Dedik, “Ergenekoncu Terörist” damgasını yedik. Ergenekon ne demek ‎Paşam? ‎

Paşam, kısaca Türk Yurdu demek olan Ergenekon adını, dışarıdan ‎kumandalı bir soruşturma kapsamında, özellikle ve bilinçli olarak terör ‎örgütüne monte ederek TÜRK milleti üzerinde korkuyu egemen kılmak ‎istediler ve bunda da başarılı oldular. ‎

Bugün cumhurun başında olan isim, Mayıs 2006 tarihinde, adına kasıtlı ‎olarak Ergenekon denilen operasyonun soruşturma amirliğini ‎üstlenmiştir.(Tabir Aydınlık dergisi, sayı 1115 sayfa 11’e aittir.) Cumhurun ‎başı, düzenlenen “brifingde” Mehmet Eymür patentli şemayı çok ‎beğenmiş ve “Değerlendirin.. Savcı bulun..Suçluları yakalayın” ‎şeklinde talimat vermiştir.(a.g.d.s.1115-sf.11)‎

O brifingden haberiniz var mı Paşam? Bu “talimat” sizin aklınıza ne gibi ‎sorular getiriyor? ‎
Kaldı ki, sabahın seher vaktinde vatan haini gibi birer ikişer alınıp ‎emniyete götürülen ve sonra birer suçlu gibi tutuklanıp cezaevine atılan ‎isimlerin çoğu emekli komutanlardandır paşam.. Bu değerli ‎komutanların suçu, cumhuriyete, rejime, laikliğe, Atatürkçülüğe, ‎vatanın ve devletin bölünmez bütünlüğüne, milletin milli birliğine ‎sahip çıkmak mı paşam?‎

‎301ci maddeyi kaldıranlardan bir kişi dahi var mıdır tutuklanıp “içeri” ‎atılan paşam? Cumhuriyete, laikliğe, Atatürk ilke ve inkılâplarına sövenler ‎bu cesareti nereden ve kimden alıyor paşam?‎

Türk Ordusu değil mi Cumhuriyet’i sonsuza kadar koruyup kollayacağına ‎dair söz veren ve yemin eden? Bu yeminin “gereğinin” şartları bugün ‎yaşanılmıyor mu Paşam? ‎

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, yargı mercii var. Bu ülkenin ‎anayasası da var. İşte o anayasaya göre suç olan bir eylemi ‎gerçekleştiren Başbakan, milletin dil birliğini bölerek, Kürt diye ‎ayırdığı kesime üstelik temeli ve hiçbir dayanağı olmayan bir dil ile selam ‎verebiliyor.‎

Başbakanı veto etmediği için, Cumhurbaşkanının sessizliğinden, dil ‎birliğinin bütünlüğünden yana olmadığı anlaşılıyor. Etik olmadığı ‎halde cumhurbaşkanı, “çok dillilik, kültürel zenginliğimizdir” ‎diyebiliyor.‎

Boğazı kravatlı resmi terörist çıkıp, “halkımızın dilini 20 senede ‎tanıyanlar bir gün bu toprakların da Kürdistan olduğunu kabul ‎edecekler” diyebiliyor.‎
Paşam.. İlker Paşam.. Elbette sizin yargıç ya da savcı olmadığınızı ‎biliyoruz. Hukuki anlamda siz bir şey yapamazsınız. Zaten biz de bir şey ‎yapmanızı beklemiyoruz. Ancak, Asker olarak sizden beklediğimiz çok şey ‎vardır.‎

Başında başkomutan olduğunuz Türk Ordusunun bir terör örgütü ile yan ‎yana getirilmesini kabul edebiliyor musunuz Paşam? Varlığınızın yegâne ‎sebebi, Türkiye cumhuriyetini ilelebet korumak ve kollamak değil ‎mi? Devletimizin üniter yapısına sahip çıkmak değil mi? ‎

Paşam, Mustafa Kemal diyor ki:‎ " Birinci vazifen, Türk İstiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa ‎etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin, en ‎kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ‎ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine ‎düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini ‎düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait çok namüsait bir mahiyetle tezahür edebilir. ‎İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünya da emsali görülmemiş bir ‎galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt ‎edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her ‎köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak ‎üzere memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta ‎hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi ‎menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler…‎"

‎ Kahraman ordumuzun şerefli subayları içinde kuvvet komutanlığına ‎kadar çıkma başarısı gösteren paşalarımızın istikbalimize ve ‎istiklalimize sahip çıkmaları suç mudur? Devletimizin üniter ‎yapısının bütünlüğünü korumada ısrarcı olmak, -emekli dahi olsa- ‎görevleri değil midir?‎

İlker paşam, siz ki Mustafa Kemal’in oluşturmak için hayatını ortaya ‎koyduğu, Çanakkale’de mucizeler yarattığı, İstiklal harbinde ‎gücünü dünyaya kabul ettirdiği ordunun başkomutanı olarak, ‎YIPRATILMAK İSTENDİĞİNİZİ anlayamayacak kadar “anlayışsız” ‎olamazsınız.‎

BOP’un “eş başkanı” olduğunu kendi sesi ve görüntüsü ile gururla ‎ifade edene, Yahudi olmadığı halde Yahudi lobisi tarafından ‎verilen CESARET MADALYASININ ŞARTLARINDAN BİRİ –neden- ‎TÜRK ORDUSUNUN YIPRATILMASI olduğunu sordunuz mu? ‎

Paşam, Bu hükümetin Türk Ordusunu yıpratmak için ne yapılması ‎gerekiyorsa yaptığını şüphesiz sizde biliyor ve inanıyorsunuz. ‎Özellikle son günlerde, adının önünde “CUMHURİYET” yazan bir ‎savcının talimatı ile “azılı teröristler” gibi sabah erken saatlerde ‎evlerinden alınıp tutuklanmak maksadıyla yaka paça gözaltına ‎alınmalarına vicdanınız nasıl müsaade ediyor?‎

Yada cumhurun başı.. Dışişleri Bakanı olduğu dönemlerde..2 ‎Nisan 2003 tarihinde Ankara’da Dışişleri Binasında, ABD’nin o ‎dönem Dışişleri Bakanı Colin Powell ile gizli bir –anlaşma adı ile- ‎sözleşme belgesi imzaladığı artık ayyuka çıktı.‎

‎2 sayfa 9 maddelik sözleşme belgesinin ilk maddeleri Türk ‎Ordusunu bağlıyor. Gizli imzalanan bu sözleşme belgesine göre ‎cumhurun başı hiç düşünmeden ve umursamadan, bir anlamda ‎düşman gibi kahraman ve şerefli Mehmetçiği Amerika ile kalleş ‎PKK’ya satmış yada teslim etmiş olmuyor mu?‎

‎2 Nisan 2003 tarihinden bu güne kadar kalleşler tarafından şehit ‎edilen her bir Mehmetçiğimizin katilleri PKK’lılar mı oluyor? Peki, ‎Paşam, 2 Nisan 2003 tarihinde Amerika ile 2 sayfa 9 maddelik ‎‎“ihanet belgesini” gizlice imzalayan ne oluyor? ‎

İlker paşam.. Sen ve mensubu olduğun Şerefli Türk Ordusunun ‎daha fazla yıpratılmasına, bir Türk olarak gönlüm razı olmuyor. ‎Sabrım taş olsaydı çoktan çatlardı. Ya sizin sabrınız Paşam? Bu ‎nasıl bir taş ki çatlamıyor? ‎

Türk Milleti ordusu ile vardır ve var olacaktır. Emperyalistlerin ‎istediği ise, Türk ordusu ile Türk Milleti arasındaki bu bağı ‎koparmak ve Yüce Türk Milletinin Türk Ordusuna olan güvenini ‎yok etmektir. Hiç şüphesiz bunu siz benden daha iyi biliyorsunuz ‎paşam.. O halde neden? Neden susuyorsunuz Paşam?‎

Dosta düşmana karşı bu sessizliğinizi ve suskunluğunuzu, ‎vatandaşınız olarak ben kabul edemiyorum. Hazmedemiyorum ‎Paşam. ‎

Yüce Makamınızdan ve üstün anlayışınızdan talep ediyorum. ‎Madem Mustafa Kemal önderiniz.. O halde paşam.. Mustafa Kemal ‎ne yaptı ise, Mustafa Kemal’in yaptığını yapmak boynunuza ‎borçtur Paşam.. Bu vebal omuzlarınızdadır. ‎

Bu borcu Yüce Türk Milletine ödemek zorundasınız. Çünkü bu ‎millet yokluk ve fakirlik ile sizi bu mertebeye getirdi. ‎

Büyük Türk Milleti adına sizi GÖREVİNİZİ yapmaya davet ‎ediyorum paşam..‎

Damarlarında ASLİ CEVHER bulunanlara selam olsun!‎

Saygılarımla..‎



Vatanseverali

Bu gelen duyuruları kapatmak isterseniz, profilinizden bunu kolayca yapabilirsiniz.

Bu link'i takip ederek duyurunun tamamını görebilirsiniz:

http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=4419.0

Saygılar,
T O G E Ç

18 Ocak 2009 Pazar

ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLENCİLİĞİ KAMPANYASININ ZAMANLAMASI

<>[DipDalgasi:5940]<> Zamanlamaya dikkat!
18 Ocak 2009 Pazar, 16:20
Kimden:
"T T"
Göndereni Kişiler'e ekle
Kime:
dipdalgasi@googlegroups.com


ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLENCİLİĞİ KAMPANYASININ ZAMANLAMASI:


Üç beş sözde aydının, AB ve Soroz’dan aldıkları paraları (http://www.kalinka.com.tr/default.asp?islem=sayfa&id=203) hak etmek, tarihi çarpıtmak ve ülkemizi karalamak için 4 yahudinin önderliğinde (http://www.yalcinkucuk.net/haber_detay.asp?haberID=198) başlattıkları, ve sahte imzalarla kabarttıkları, Ermenilerden özür dilenciliği kampanyasının zamanlaması, yani “bu da nerden çıktı şimdi” düşüncesi, epeydir zihinlerimizi kurcalamaktaydı.

“AB parlamentosunun Ocak ayı gündemi” önümüze gelince bu sözde aydınların da foyaları döküldü, ve bu özür işinin zamanlamasındaki çapanoğlu da böylece kendiliğinden ortaya çıkıverdi!

AB parlamentosu 21 Ocakta Ermeni Soykırımının AB’ye üye 27 ülkede tanınması ve soykırıma cezai müeyyide getirilmesi için yasa tasarısı hazırlığı gerçekleştirilecek. (http://www.ntvmsnbc.com/news/471724.asp#storyContinues)


PLANLADIKLARI ŞEY:

Planladıkları şey şu: Biz, AB Parlamentosundaki bu oylama sırasında çıkacak olan karara itiraz etmeye kalktığımızda, bize “Bakın, sizin kendi aydınlarınız da bu soykırımı zaten kabul ediyor ve Ermenilerden özür diliyorlar!" ..diyerek bizi kapana kıstırmak ve karşı itirazlarımızın peşinen önüne geçmek!

21 ocakta hazırlanacak olan yasanın oylanmasının sonucunda AB parlamentosunda alınacak olan Ermeni soykırımı kararı ise bütün AB ülkeleri için bağlayıcı nitelikte olacak! (Yani AB ye üye olabilmek için bu kararı biz de kabul etmek zorunda kalacağız!) Bunun devamı ise Ermenilere tazminat ödenmesi ve daha sonrasında toprak talebi!


OYUN BOZULUYOR:

Fakat bu sözde aydınların başlattığı “Ermenilerden özür dilenciliği” kampanyasına karşı 147 emekli büyükelçimizin ortak bildirisi (http://www.eraren.org/index.php?Page=Sayfa&No=44 ) ve peşi sıra Toplumsal bir tepki olarak her kesimden başlayan karşı kampanyalar da bir çığ gibi büyümekte.

KARŞI KAMPANYA SİTELERİ VE ŞU AN İTİBARİYLE DURUM: (lütfen bağlantıları tıklayıp katılınız)

http://www.ozurbekl iyorum.com 115.069 imza ve 17.766 ziyaretçi yorumu

http://www.ozurdile yenlerikiniyoruz .com (10.922 SMS + 24.572) =35.594 imza ve 24.572 ziyaretçi yorumu

http://www.ozurdile miyoruz.com 73.165 imza ve 2.350 ziyaretçi yorumu

http://www.ozurdile miyoruz.biz 82.525 imza ve 6.680 ziyaretçi yorumu

http://www.ozurdile me.com 30.730 imza

http://www.sizozurd ileyin.com 46.530 imza

http://www.ozurdile miyoruz.info 8.472 imza

http://www.igdirim7 6.com 2.882 imza

http://www.turkishforum.com/tr/content/ 20.377 imza

BU MEMLEKETİN SAHİPSİZ OLMADIĞINI GÖSTERELİM:

Aslında uyuyan bir devi uyandırdıklarının farkına çok geç vardılar!

(Şu an itibariyle..) Toplam: 4 0 9 . 2 7 2 imza, ve tam 5 1 . 3 6 8 “ZİYARETÇİ YORUMU”! (..kampanyalar sürmekte!)

100’lerce akademik ve gençlik forumlarında, çeşitli üniversitelerin, çeşitli toplum kuruluşlarının ve demokratik partilerin sitelerinde başlatılan diğer kampanyaları da katarsak toplam imza sayısı 1.000.000 sınırını çoktan geçmiş durumda. (Toplumumuzun çok büyük bir kesimde internet erişim olanakları bulunmadığını düşünürsek, bir kamuoyu araştırması mahiyetindeki bu rakamın istatistiksel olarak pek yakında Türkiye Cumhuriyeti Nüfusunun %100’üne denk geleceğini söylemek rahatlıkla mümkün.)

Sürmekte olan bu kampanyalara katılım rakamı bu memleketin sahipsiz ve bilinçsiz olmadığını bu kişilere gösteren 80 milyonluk bir tokat olacaktır.

Lütfen bu karşı kampanyaları herkese duyuralım ve 21 ocakta Avrupa Parlamentosunun karşısına tek yumruk olarak dikilip bu oyunu bozalım.

(Lütfen bu duyuruyu ulaşabildiğiniz herkese gönderiniz..

17 Ocak 2009 Cumartesi

NUR YÜZLÜ TUNCAY GÜNEY

Nur Yüzlü Tuncay Güney

15-01-2009 03:01
Ilımlı İslamcıların prensi,nur yüzlü Tuncay Güney’in videolarını izledik hep beraber.Hoş bu kadar önemli ve derin bir operasyon olan Ergenekon’un başlangıç videolarının alenen görsel ekranlarda gösterilmesinin başka hangi ülkede örneği vardır bilemiyorum.Zaten bir çok insan gibi videoları izledikten sonra bu soru o an aklıma gelmedi çünkü yine bir çok insan gibi bende “Ulan bu adam yüzünden mi bir sürü insan içeride?” dedim,kendi kendime.

Daha sonra baskı ve işkence sorularına aklıma takıldı.Bangır bangır görsel medya da “Bana baskı yaptılar,işkence gördüm” diyen Tuncay Güney gayet rahat bir şekilde ifadesini vermiş.Ancak kendisine ezberletilenler ile kendi hayal Dünyasını anlatırken çıkardığı ses tonu ve çelişkili yorumları karşı taraf için bir işkence olabilir.
Bugün kendisi Haham.Yani İsrail’e destek veriyor.Hani bugün güya İsrail katliamlarını kınayanların dayanağı çakma bir Yahudi ve İsrail hizmetkarı.

Ancak Nur yüzlü Tuncay Güney ifade esnasında şunu diyor ;

“Köken olarak Çorumluyum, namaz kılıyorum. Ayazağa'da din dersi alıyordum”

Yani o dönem Müslüman.Şimdi Yahudi.Ya da hiçbir zaman Müslüman olmadı o hep Yahudi idi.



Devam ediyor Ilımlı İslamcıların her söylediğini kutsal söz sayan,Tuncay Güney ;

“Fethullah Hoca bir vaaz verdi, doğal olarak etkilendim"
Tuncay Güney’i 2001 yılına kadar Müslüman sayarsak,
İslam’ın Kutsal Kitabı Kuran-ı Kerim değil midir? Resulü Hz.Muhammed değil midir?
Ama bu adam bunlardan değil Fethullah Gülen’den etkileniyor! Peki sonra neden İsrail’e hizmet etme aşkı alevleniyor? İsrailli çocuklar için ağlayan Fethullah Gülen’den yine etkilenip Yahudi mi oldu yoksa? Ya da etkilendiği kişi hiçbir zaman Müslüman olmadı mı?



Devam ediyor,Tuncay Güney ;
- Veli Küçük tırışkadan bir general ama general Müldür bile her istediğini yapıyordu.

Ne olursa olsun hiçbir zaman Tsk mensuplarına özellikle General rütbesine yükselmiş bir insana “Tırışka” deme rahatlığını kendisinde görüyor.Ancak “Tırışka” olarak hitap ettiği kişiyi de öyle bir anlatıyor ki!

Tansu Çiller mesela.Siyasi arenanın güçlü bir ismi.Tuncay Güney’in “Tırışka” diyerek hakaret edip küçümsediği Veli Küçük ile buluşmak istemiş.Ama Veli Küçük istememiş.Yani adam hem “Tırışka” hem de Tansu Çiller ile buluşmayacak kadar güçlü!

Veli Küçük ile alakalı devam ediyor Tuncay Güney ;

- Veli Paşa gönüllerde taht kurmuş bir insandır. Bir yüzbaşı ya da bir üsteğmen için ütopyadır.

Haydaa? Bu adam az önce “Tırışka” diyerek hakaret ettiği kişiyi şimdide idol yaptı!

Ilımlı İslamcıların nur yüzlü prensi Ergenekon’un hiyerarşi yapısını da tarif ediyor ;

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Ogeneral İsmail Hakkı Karadayı, Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Necip Torumtay, Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman, Eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Rasim Betir, Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Güven Erkaya, Emekli Tümgeneral Nejat Müldür, Emekli Tümgeneral Osman Özbek, Emekli Tuğgeneral Engin Hoş, Emekli Tuğgeneral Veli Küçük

Hepsi Tsk’ya hizmet etmiş insanlar.

Durumu özetlemek gerekirse ;

Tuncay Güney açık açık Fethullah Gülenci olduğunu saklamıyor.Peki Fethullahçı ve diğer Abd’ci kesimin en sevmediğim kurum nedir? Bazı Cia güdümlü basın organlarının her gün manşetlerinde sövdüğü kesim…Evet,Tsk.

Fethullah Gülen hayranı Tuncay Güney kimi hedef alıyor? Tsk.

Fethullah Gülen’i kim besleyip büyütüyor? Abd.

Gözaltına alınanların ortak özelliği ne? Abd ve güdümlüsü Fethullah Gülen’e karşı Ulusal direniş sergilemeleri.

Abd’nin,Türkiye’yi parselleme hedefinde ki en büyük engel kim? Tsk.



Daha ne diyeyim?


Cem Büyükçakır

16 Ocak 2009 Cuma

SAKIN ORDUMUZU KARIŞTIRMAYIN

(Ardan Zentürk'ün 8 Ocak 2009 tarihli "Sakın, ordumuzu karıştırmayın" başlıklı yazısından alınmıştır)

BİR: İsrail ordusu, mücadele ettiği unsurları ‘düşman ordu’ olarak tanımlamaktadır. TSK için PKK, bir ‘terör örgütüdür.’

İKİ: İsrail ordusu için ele geçirilen bir Filistinli savaşçı, ‘savaş esiridir.’ TSK için ele geçirilen PKK’lı savcıya teslim edilen, bağımsız yargı önüne çıkarılıp, tutuklama kararı sonrası cezaevine konulan ve normal yargılama süreci başlatılan bir ‘teröristtir.’

ÜÇ: İsrail ordusu, yerde yaralı yatan Filistinli’yi eğer o sırada fazladan bir ambulans veya bir doktor yoksa ‘görmezlikten gelir’ veya çiğner geçer. TSK, dağ başındaki yaralı teröristi kurtarmak için helikopter kaldırır.

DÖRT: Herhangi bir penceresinden ateş edilen bir bina, İsrail ordusu için tank ateşiyle yok edilmeyi hak etmiş bir binadır. Teröristin ateş ettiği bir bina, TSK için, ‘özel harekat timlerinin’ göreve çağrıldığı, mümkünse teröristin de sağ ele geçirilmeye çalışıldığı bir nokta operasyonu hedefidir.

BEŞ: İsrail ordusunun sivil yerleşim birimlerinin içinde tankla gerçekleştirdiği, topçu mermisi kullandığı harekatlar giderek çocuk katliamına dönüşebilir. TSK için sivil yerleşim biriminde ölçülü güç kullanmak ve masum sivil kaybı riskini sıfırlamak esastır.

ALTI: İsrail askeri kendisine taş atan 10-12 yaşındaki çocuklara mermi sıkabilir. Türk askeri kendisine taş atmaya zorlanmış çocuklar ile çikolata verip sohbet etmeyi tercih eder.

YEDİ: İsrail askeri için savaştığı unsur net bir algılamayla ‘ötekidir...’ Türk askeri için savaştığı teröristin anası, babası ve akrabaları vatandaşıdır ve asla ‘öteki’ değildir.

SEKİZ: İsrail ordusunun ana stratejisi ‘kontrollü kaos’ ortamı yaratmak ve yaratılan bu ‘kan gölünde’ konuyla bağlantılı tüm tarafları ateşkese mecbur etmek üzerine kurgulanmıştır. Türk ordusunun ana stratejisi ‘istikrar sağlama’ ve tüm insanları ‘istikrarı koruma’ fikrinde birleştirme esasına dayanır.

DOKUZ: Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın kuzeyine girse bile yanında sahra hastanesini götürür, oradaki insanların sağlığına destek sağlamaya çalışır. İsrail ordusu için girdiği yerdeki hedeflerden biri de zaten ilaç ve malzeme sıkıntısı içindeki hastanelerdir.

ON: Türkiye Avrupalı bir güç, yarım yüzyılı aşan bir süredir NATO’nun en önemli gücünü oluşturan Türk Silahlı Kuvvetleri de Avrupalı bir ordudur. Bu nedenle, sınır ötesi bir harekata kalkışması bile müttefikleriyle gerçekleştirdiği çok sıkı istişarelere dayanır. Çağdaştır. İsrail ordusu Ortadoğulu’dur. Sırtını sadece Amerikan Savunma Bakanlığı’ndaki güçlü Yahudi lobisine dayamıştır. Teknolojik üstünlüğü vardır ama düşünce yapısında çağdışıdır.

(Avrupalılık ve NATO vurgusu dışında, bu maddelerin altına imzamı atarım)

14 Ocak 2009 Çarşamba

İSRAİL'İN GAZZE SALDIRILARI VE FİLİSTİN SORUNU NASIL ÇÖZÜLEBİLİR?

İSRAİL'İN GAZZE SALDIRALARI VE FİLİSTİN SORUNU



NASIL ÇÖZÜLEBİLİR?



Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu



19 Aralık 2008 akşamı Hamas’ın İsrail’’e Quassam füzeleri fırlatması sonucu İsrail, Hamas yönetimini cezalandırmak için 27 Aralık 2008’de Gazze’deki Polis Okulu mezuniyet törenine füzelerle hava saldırısını bulundu. Sonuçta 300’den fazla kişi öldü 1400 kişi yaralandı(Tansi,2009). Aradan bir hafta geçtikten sonra İsrail bu defa Gazze’ye kara harekatını başlattı. İsrail yıllarca abluka altında bunalttığı insanları şimdi çoluk-çocuk, kadın demeden öldürmektedir. Bugün ölü sayısı 1000’e yaklaştı, bunların 200’ü kadın ve çocuk., yaralı sayısı ise 4000’e yaklaştı.



İsrail saldırısının iki amacının olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan birisi 2006’da Lübnan’da Hizbullah yenilgisinin izlerini silerek topluma güven kazandırmak, ikincisi ise İsrail’deki partilerin, kendilerini şahin göstererek Ocak 2009 yapılacak seçimleri kazanmak veya oylarını artırmak istemeleri.



Sorunu görüşmek üzere toplanan B.M., ateşkes için bir karar alamadan dağılmıştır. A.B.D. ve A.B. yetkilileri İsrail’in kendisini savunma hakkından söz etmişlerdir. Peki Filistinlilerin kendi yurtlarında bağımsız olarak yaşama hakları yok mudur? Öte yandan B.M. ateşkes kararı alsa ne olur? Nitekim 9 Ocak 2009 tarihinde B.M. Ateşkes kararı aldı. Fakat bugüne kadar İsrail daha önce alınan B.M. kararların hemen hiçbirisini uygulamamıştır. Bu durum, uluslar arası ilişkilerde hukukun olmadığını, güçlünün zayıfı ezdiği orman kanunlarının geçerli olduğunu göstermektedir. Türkiye’de ise Sayın Başbakan, İsrail’i şiddetli bir şekilde eleştirmiştir. Fakat Prof. Manisalı(2009), bir gazetede şunları yazmıştır. “Gazze’yi bombalayan İsrail pilotları Konya’da tatbikat yapmıştır. Ayrıca Gazze’yi denizden bombalayan İsrail gemileri ile Türk gemileri birlikte tatbikat yapmışlardır.”



Gerek Eyyubiler ve gerekse Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde Ortadoğu’da çeşitli inanç ve kültürdeki insanlar, barış içinde bir arada yaşamalarına rağmen I. Dünya Savaşı sonunda Ortadoğu’nun İngilizlerin eline geçmesi ve İsrail’in 1948 yılında kurulmasından sonra bölgede bir türlü barış sağlanamamıştır.



İsrail-Filistin ilişkilerinin yakın tarihine çok kısa değinmek istersek şunları söyleyebiliriz:İsrail, başlangıçta F.K.Ö. yıpratması amacıyla Hamas’ın doğuşunu desteklemiştir. Nitekim. Amerikan News Week Dergisi Şubat 1993’ün ilk haftasındaki sayısında “İslamcı militanları A.B.D., İsrail ve Arap ülkelerinin desteklediğini ifade ederek şimdi de “korkuyorlar” yorumunu yaptı. Hamas’ın A.B.D.’den yönetildiğini, örgüt militanlarının Arap ülkeleri ve ABD’den emir ve para aldıklarını ve İsrail’in de İslamcı gruplarla eskiden beri ilişki içinde olduğu”nu belirtti. Şimdi emperyalizmin senaryolarının uygulandığına bütün dünya şahit olmaktadır.



Ağustos 2005 tarihinde İsrail Başbakanı Ariel Şaron, İsrail askerlerini Gazze’den çekti. Bu arada A.B.D., A.B. ve İsrail, Arafat’ın yerine FKÖ Lideri Mahmut Abbası tanıdılar. İsrail’in Gazze’den çekilmesinden sonra oluşan boşluğu Hamas doldurmaya başladı. A.B.D., ve İsrail, Ocak 2006’da Hamas’ın seçimleri kazanmasını ve FKÖ ile Hamas’ın ortak hükümet kurmasını kabul etmediler. Daha sonra Abbas’ı, Hamas’ı bastırması için zorladılar. Bunun üzerine Hamas, Gazze’de F.K.Ö.’ne karşı bir darbe yaparak yönetimi ele geçirdi. Bu arada İsrail, 2006 Lübnan’a girerek Hizbullahla savaşması onun güçlenmesine yol açtı. Bu defa İsrail’in karşısına bir de Gazze’de Hamas çıkıyordu(Yıldızoğlu, 2009).



2008 başında Mısır’ın yardımıyla Hamas ve İsrail arasında sözde bir ateşkes sağlandı. İsrail, Hamas’ın tacizinden kısa bir süre de olsa kurtuldu. Fakat İsrail Gazze’deki ablukayı kaldırmadı. Gerçekten bu abluka insanlıkla bağdaşacak bir durum değildir. Çünkü hastalar hastahaneye yetiştirilemeden ölüyor. İhraç malları Filistin sınırından çıkamıyor. Mısır ve Ürdün’den gelen erzak, un, pirinç ve şeker Gazze’ye ulaşamıyor(Cerrahoğlu, 2009). Yine İsrail, Gazze’deki emniyetli yer altı suyunun sadece 5 /1’inin Filistinliler tarafından kullanılmasına izin vermektedir. Ayrıca 2007 ortalarından itibaren uygulanan petrol, enerji ve klor ambargosu sebebiyle 140 içme suyu kuyusundan 52’sinde pompalama işlemi mecburen durdurulmuştur. Sonuçta Gazze’de su, kaynatıldıktan sonra bile insan sağlığı için tehlikeli bir duruma gelmiştir(Yıldız, 2009).



Neden Hamas, İsrail’i füzelerle vurarak onun Gazze’ye saldırmasını teşvik etti ve buna İsrail neden hava saldırıları ile büyük bir karşılık verdi? Bunda hem Hamas’ın hem de İsrail’in kendilerine göre hesaplarının olduğu anlaşılmaktadır. Hamas, İsrail’i Gazze’nin dar sokaklarına çekerek Hizbullah gibi bir zafer kazanmak istiyor. İsrail ise yıkılan yenilmezlik imajını tamir etmek istiyor(Yıldızoğlu,2009).



Gerek A.B.D. ve gerekse Arap dünyası, İsrail saldırılarına niçin sessiz kalmaktadırlar? Bildiğimiz gibi şu anda Hamas, Sünni olmasına rağmen onu açıktan destekleyen sadece İran’dır. Bu sebeple A.B.D., bu sözde Şii çemberine karşı Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye gibi ülkelerle bir Sünni hattı yaratmak istemektedir. Nitekim Mısır ve Suriye rejimleri Hamas’ı provokasyonla suçlayarak İsrail’i desteklemiş oldular(Yıldızoğlu,2009). Düşündürücü olan ise İslam Dünyası yöneticilerinin üzerine ölü toprağı serpilmiş olmasına rağmen Venezuella yöneticilerinin İsrail Elçisini sınırdışı etmiş olmalarıdır.



Filistin Sorunu Nasıl çözülebilir?



Konuşmamın başında da söylediğim gibi Ortadoğu, 400 yıldan fazla Osmanlı hakimiyetinde kalmış fakat bu süre içinde hangi dinden ve hangi soydan olursa olsun bütün insanlar, barış içinde ve kardeşçe birlikte yaşamışlardır. Kanımca buradaki en temel sorun bir kültür ve medeniyet sorunudur. Çünkü Batı medeniyeti, bugüne kadar kendisinden olmayan insanları sömürdükten sonra yok etmeyi tercih etmiştir. Türk-İslam medeniyeti ise bunun aksine kendi inancından olmayan insanlara yaşama hakkı tanımış ve onların din ve kültürlerine dokunmamıştır. Batılı devlet ve sözde bilim adamları, kendilerinden olmayanları yok etmek istediklerini gizlemeyip açıkça ilan etmişlerdir. Örneğin İngiliz Başbakanı Churchile, I. Dünya Savaşı sırasında Avam Kamarasında şunları söylemiştir: “ Türkler Müslüman oldukları için insan sayılmazlar, onun için gaz bombaları ile öldürülmelerinde bir beis yoktur. Yine A.B.D. Dışışleri Bakanı Condalize Rice da Fas’tan Çin’e kadar uzanan 24 ülkenin sınırlarını değiştireceklerini söylemiştir. Oysa ülkeler parçalandığında ortaya çıkan manzaranın, kan ve gözyaşı olduğuna Irak’ta şahit olduk.



İngiliz Tarih Filozofu ve İstihbarat ajanı Arnold Toynbee Tarih Bilinci adlı kitabında şunları yazar: “ Hıristiyan Batı, devamlı olarak İslamiyet’e, Müslüman ülkelere askeri, ekonomik, siyasi, kültürel ve psikolojik olmak üzere her çareye başvurarak saldırmalıdır. Müslümanlar devamlı savunmada olmalı ve sindirilmelidir. İslam Uygarlığı, meydan okuma özelliğini yitirmiş olduğundan çökecektir, bunun için her çareye başvurulmalıdır.



Kısa bir süre önce ölen ABD’li stratejist ve siyaset bilimci Hungtington, Uygarlıklar Çatışması adlı eserinde şunları yazar: “Uygarlıkların çatışması kaçınılmazdır. Geleceğin en kanlı çatışmaları, uygarlıkların birini diğerinden ayıran kültür fay hatlarında meydana gelecektir.Batı’nın bundan sonra karşılaşacağı meydan okuma, kesinlikle İslam dünyası’ndan gelecektir. İslam, kanlı sınırlara sahiptir.



Bu tip insanlık düşmanı devlet adamları ve sözde bilim adamları Batı’da çok sayıda vardır. Buna karşılık az sayıda da olsa namuslu ve doğruları söyleyen bilim adamı ve filozoflar da bulunmaktadır. Örneğin I. Dünya Savaşı’nın etkisiyle Alman düşünürü Oswald Spengler Batı’nın Çöküşü adlı 2 ciltlik bir kitap yazarak özetle şunları söylemiştir: “ Batı medeniyeti vaatlerini yerine getirememektedir. Batı medeniyetinin nasibi sınırsız ilerleme değildir sonuçta çökecek ve medeniyet Doğu’ya taşınacaktır(Mayer, 1974). Kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan insanlık düşmanı bir uygarlığın uzun süre yaşaması mümkün değildir. Spengler’in dediği gibi Batı medeniyeti çoktan çökmeye başlamış ve uygarlık hızla Doğu’ya taşınmaktadır. Örneğin Japonya Avrupa’yı geride bırakarak A.B.D. ile yarışmakta onun arkasından Güney Kore, Çin ve Hindistan büyük gelişmeler göstermiştir. Eğer emperyalizmin kıskacından kurtulabilirse başta Türkiye olmak üzere Pakistan, Mısır, Endonezya, Malezya v.b. ülkeler de kısa sürede kalkınabilirler.



Gazze’deki ölen masum kadın ve çocuklara sadece Müslüman Arap olarak bakmak çok büyük hata olur. Onlar Yahudi, Hıristiyan ve Budist ve vb dinlere mensup da olsalar fark etmez. Çünkü buradaki olay, bütün dinlerin ötesinde bir insanlık sorunudur. Ayrıca Türk’ün felsefesi tasavvufa göre bütün insanlar kutsaldır ve suçsuz bir insanın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesi gibidir. Onun için kimse bizden Gazze’de masum çocuk ve kadınların öldürülmesine duyarsız kalmamızı beklememelidir.



Ayrıca İsrail’de yaşayan bütün insanların ve hatta dünyadaki bütün Yahudilerin bu saldırılardan memnun oldukları söylenemez. Nitekim İsrail’in hava harekatı başladığında İngiltere’de bir grup Yahudi bunu protesto eden bir miting yapmışlardır. İsrail içinde de yine laik zihniyete mensup Yahudilerin, Gazze’deki suçsuz kadın ve çocukların öldürülmelerden memnun olacaklarını düşünemiyorum. Ancak İsrail’de telefon’un dışında hiçbir teknik araç kullanmayan ve tahrif edilmiş Tevrat’taki “Yahudilerden başka diğer insanların öldürülmesinin büyük sevap olduğu”na inanan Yahudiler, büyük bir sorun oluşturmaktadır. Çünkü bunlar şu anda İsrail’e etkin oldukları gibi siyasilerin de bunlardan oy talepleri bulunmaktadır.



Bu sebeple Filistin sorununun çözülebilmesi için önce İsrail’in Tevrat yasalarının geçerli olduğu dinci bir devlet olmaktan çıkıp laik bir yapıya kavuşturulması şarttır. Öte yandan İsrail, 1967 Arap-İsrail Savaşından önceki sınırlarına çekilmeyi, ablukayı kaldırmayı ve Filistin’de bağımsız bir devletin kurulmasını kabul etmelidir. Buna karşılık bütün Arap dünyasının da İsrail’in yaşama hakkını kabul etmeleri gerekir. Böylece hem Filistinlilerin kendilerine ait topraklarda bağımsız devlet olarak yaşayabilmeleri hem de İsrail’in varlığını sürdürebilmesi mümkün olabilir. Fakat bugüne kadar İsrail’in yapılan savaşlar sonunda Araplardan hep toprak kazandığı ve hiçbir uzlaşmayı kabul etmediği görülmüştür. Şu koşullarda barış nasıl sağlanacaktır?



Eğer İsrail kendisi barışa razı olmuyorsa büyük devletlerin İsrail’i bu konuda zorlamaları gerekir. Yazının başında da söylediğimiz gibi büyük güçler, İsrail’i barışa zorlamak şöyle dursun, aksine savunma hakkı diyerek onun uyguladığı şiddeti desteklemektedirler.



Geriye Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını yeniden kazanarak dünyada sözü dinlenen güçlü bir ülke olmasından başka bir seçenek kalmamaktadır. Peki bu nasıl mümkün olacaktır? Batı emperyalizminin tahsildarlığını yapan IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların uzmanları, Atatürk’ten sonraki bütün T.C. yöneticilerine serbest piyasayı ve özelleştirmeyi adeta bir din dogması şeklinde kabul ettirmişler ve bunun aksi görüş belirtenleri de nerede ise “dinden çıkmışlar” şeklinde değerlendirmişlerdir. Sonuçta ülkenin tarımı, hayvancılığı ve sanayisi yok edilerek Türk halkının büyük bir kısmı açlık ve sefalete sürüklenmiştir.



Ayrıca sadece Türk halkı değil serbest piyasanın hüküm sürdüğü bütün Batı ülkeleri halkları da sefalet ve perişanlık içinde yaşamaktadırlar. Çünkü serbest piyasayı veya vahşi kapitalizmi, kendi çıkarları için sonuna kadar kullanan çok uluslu şirket sahipleri, bütün dünya halklarını aldatmışlardır. Oysa krizden en az etkilenen ülkeler, onların kandıramadığı, İran, Çin ve Hindistan gibi ülkelerdir. Bu ülkelerin ekonomilerinde ise devletçilik ağır basmaktadır. Bu kadar acı tecrübeden sonra Türkiye de mutlaka devletin ağır bastığı Atatürk’ün karma ekonomi sistemine dönmek zorundadır. Şu halde başta iktidar olmak üzere mecliste grubu bulanan partilerin yetkilileri, bu konu üzerinde ciddiyetle düşünüp akılcı, yerli ve milli projeler ortaya koymalıdırlar. Çünkü bugüne kadar sadece din-iman sözleri ile Atatürkçülük ve hamaset edebiyatı ile bir ülkenin ekonomik kalkınmayı sağladığı görülmemiştir.



Türkiye’nin yeniden ekonomik olarak güçlenmesine, hem kendi halkımızı insanca yaşatabilmemiz hem de ülkenin bağımsızlığını koruyabilmemiz için mecburuz Ayrıca dünya barışı için de buna şiddetle ihtiyaç vardır. Çünkü Türklerin dünya siyasetinde etkinliğinin azaldığı ve Batı’nın Hakim olduğu günden beri dünya huzur ve barış yüzü görmemiştir.







KAYNAKLAR





Cerrahoğlu, Nilgün. “Şalom İsrail Arıyor”, Cumhuriyet Gazetesi, 5.1.2009:15.



Huntington, Samuel. Medeniyetler Çatışması, Çev: Mehmet Turhan, Cem Soydemir,

İstanbul, Okyanus Yayınları, 2006.



Manisalı, Erol. “ C.H.P.’nin A.K.P.’ye Alternatif Olabilmesi”, Cumhuriyet Gazetesi,

13.10.2008:9.

_____________ “Siz Asist Yapın, Golü Dinciler Atacak”, Cumhuriyet Gazetesi, 5.1.2009:9.



Mayer, Frederick. Yirminci Asırda Felsefe, Çev: Vahap Mutal, İstanbul, Hareket Yayınları,

1974.

Tansi, Deniz. “Şiddet Çözümü Öteliyor”, Cumhuriyet Gazetesi Strateji Eki, 5.1.2009:12-13.



Toynbee, Arnold. Tarih Bilinci, Çev: Murat Belge, İstanbul, Bateş Yayınları, 1978.



Yıldız, Dursun. “ Gazze’nin Su Sorunu”, Cumhuriyet Gazetesi Strateji Eki, 5.1.2009:13-14.



Yıldızoğlu, Ergin. “Anlaşması Zor Bir Savaş”, Cumhuriyet Gazetesi, 5.1.2009:15.






Diğer yazılar için (http://w3.gazi.edu.tr/web/iarslan/)

10 Ocak 2009 Cumartesi

BATI TALEPLERİNİ KARŞILAMA KOMİTESİ

Batının (AB ve ABD) 2 Yüzlülügüne, Sömürü Politika ve Uygulamalarına Red'in Notları

‘Batı Taleplerini Karşılama Komitesi’


28 Aralık 2008 Pazar, 16:20
Efendim çok yanılıyorsunuz, bunlar vatan haini falan değiller. Hele cehalet, bilgisizlik meselesinde, işlerin ayrıntılarını sizden benden iyi biliyorlar.

Meseleye yanlış yerden bakıyorsunuz bunları suçlarken; onlar suçlu falan değiller görevlerini yapıyorlar, misyonlarını sürdürüyorlar, yani misyonerler gibi…

Kendilerini dine değil Batı’ya, kapitalizme, emperyalizme adamışlar sadece, hepsi bu…

Ey onları suçlayan Türk halkı, yanılıyorsunuz; nerede yanıldığınızı söyleyeyim; onları kendiniz gibi bu ülkenin yurttaşları, vatandaşları sanıyorsunuz. Onlar ne akıl, ne mantık ve ne de ruh hali olarak sizin gibi bakmıyorlar, sizin gibi düşünmüyorlar, sizin gibi hissetmiyorlar, sizden çok farklılar, iş bu kadar basit…

-İki kutuplu dünyada sosyalist olan ya da Sovyetlere yakın duran kimi eski aydınların birçoğu 1990’dan sonra yavaş yavaş Batı’dan esen rüzgârları arkalarına almaya başladılar.“Libero kapitalist” kimliğe, bir bukalemun gibi dönüştüler. Neoliberallerse liberalizmi kapitalizmle özdeşleştiren, Batı kapitalizminin arkasında duran “saldırgan emperyalizmi” görmemezlikten gelen bir tür haline dönüştüler.

Profesör, bilgiç gazeteci, çok bilir romancı ya da işadamı görüntüsü içinde medyatik üne ve Batı desteğine bu kimlik değiştirme ile ulaşmışlardır. Vahşi kapitalizmin yorganının altına hiç çekinmeden dalıp, kendilerini sundular.

-Türkiye’de Batı’nın yönettiği yerli oligarşinin içine yerleşerek “Batı ile çatışma noktalarında” Türkiye’yi ödün için hazırlarlar. Bu çok önemli bir görevdir. Kıbrıs’ta Batı ile çatıştırmadan, işi tereyağından kıl çeker gibi hallettiler. Fener patrikhanesinde ilerleme sağlanması için altyapıyı hazırladılar.

ABD politikasına ters düşen “Türk Ortadokslarının” sesini fiili darbeler ve tecritlerle kıstılar. Kala kala bir “Ermeni meselesi” kaldı. Obama yönetimi ile birlikte talepler art arda gelecek. Şimdi Türk kamuoyunda, “Batı talepleri ve dayatmaları ile çatışmayı engellemek için” imzalar toplanıyor, görevliler görevlerini yerine getiriyorlar.

Amortisör görevi…

Önümüzdeki yıllarda ABD ve AB’nin Türkiye üzerindeki talepleri karar aşamasından uygulama aşamasına sokulacak. Türk kamuoyundan ve TSK gibi kurumlardan “sert tepki gelme olasılıklarını” ortadan kaldırmak gerek.

-Kimi akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar hatta politikacılar önce özürle işe başlayacaklar. Kamuoyu “buna da alışacak…” Düşünceleri böyle.

-Türkiye’de halk, kurumlar ikiye ayrıştırılacak; evet diyenler ve hayır diyenler televizyonlarda, gazetelerde tartışmaya başlayacaklar. Batı’nın yeni talepleri böylece toplumda “meşrulaştırılacak”, olağan gelişmeler gibi algılanacak.

Batı Lozan’ı ortadan kaldırmak istiyor. Kimilerimizin hain, akılsız diye adlandırdığı bu insanlar Batı ile birlikte, Lozan’ın tasfiyesini benimsemiş kişilerdir.

ABD ve İngiltere Irak’ta durup dururken yalanlar uydurarak, haksız yere 1,6 milyon insanı katledip insanlık suçu işlerken bu “imzacı aydınlar” kıllarını bile kıpırdatmadılar. Bir imza kampanyası açmadılar, açamazlardı. Çünkü ABD ve AB bundan hoşlanmazdı.

İmzacılar Türkiye’ye ve bölgeye ABD ve AB’nin gözü ile onların penceresinden bakıyorlar. Dolayısıyla hain, cahil demek yanlış, onlardan biri olmuşlar. Kısacası “Batı’ya aitler”…

İlle de bir isim vermek gerekirse “karşı taraftakiler için” kullanacağınız bir tanımlama en uygunu olur. Bunlar, gerçek “ötekiler”.

Büyük darbenin öncüleri…

Üç-beş yıl sonra AB ülkeleri ve ABD’nin en yetkili üst kurumları soykırım tasarılarını benimseyip onaylayacaklar. Para talepleri ve toprak ödünleri dayatılacak. Bunların Türkiye’de büyük tepkilere ve Batı karşıtı hareketlere neden olması en korktukları şey.

-İlk etapta öncü olabilecekleri “enterne ettiler”, kapattılar.

-Şimdi kamuoyunun, yeni Batı taleplerine hazırlanması gerekiyor.

İçimizdeki, “bize ait olmayan kimilerinin” ortaya çıkıp, yarın Batı’dan gelecek taleplerin öncülüğünü yapmaları gerekiyor. Aynen, “Yes be annem”, “Hepimiz Ermeniyiz” kampanyalarında olduğu gibi psikolojik savaşın yürütülmesi zorunlu.

Ama lütfen bu imzacılara hain, cahil gibi yakıştırmalarda bulunmayın, onları küçümsemiş olursunuz. Onlar zaten karşı tarafın bir parçası, onlara ait; kullanacaksanız daha yerli yerine oturacak okkalı sözcükler bulun.

Sorunun temelinde Batı emperyalizminin siyasal İslamla kurduğu ortaklık var. Aydın adı altındaki işbirlikçiler, bu ortaklığın “halkla ilişkiler” ayağını yürütüyorlar; görevleri bu…

Bunlara, “Batı taleplerini karşılama komitesi” demek en doğrusu…

E. Manisali

Yaklaşık bir hafta önce güncellendi - Yorum Ekle - 1 Yorum - Notu Şikayet Et


Mustafa Nihat Özgür 11 Ocak, 01:42'da
Özün sözü:" Batı emperyalizmi siyasal İslamla ortaklık kurmuştur. Aydın adı altındaki işbirlikçiler (Batı taleplerini karşılama komitesi), bu ortaklığın 'halkla ilişkiler' ayağını yürütüyorlar; görevleri bu..."

Eline, kalemine sağlık Erol Manisalı hocam. Teşekkürler!

4 Ocak 2009 Pazar

YORUMSUZ

"ETNİK KÖKEN DEĞİL MİLLET OLMAK ŞEREFTİR"


"NATO, statüsüne göre dışa karşı savaşmak üzere kurulmuştur. Ancak bakıldığında altmış yıldır hiç savaşmadı. NATO'nun ikinci bir işlevi daha vardır. NATO gerçekte üye ülkeleri denetlemek amacıyla kurulmuştur. Amerika, NATO ve Gladyo aracılığıyla Norveç'ten Almanya'ya, Türkiye'ye kadar üye ülkeleri yönetiyor. Hala böyle. Bu denetleme işi hem devletin hem de toplumun denetlenmesidir. Solun bastırılması da bu işlevin parçasıdır. 1960'larda Cevdet Sunay'lar, Komünizmle Mücadele Dernekleri ve çeteci gençlik örgütleri kurdular. Alparslan Türkeş, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ni Milliyetçi Hareket Partisi'ne dönüştürmüş, ülkücü örgütler silahlandırılmış, sola saldırtırmış 1974 sonrasında uyuşturucu üzerinden denetim altına alınması da bu kavganın içinde sürülmüştür. İstenmeyen bu milletin birleşmesidir. Birleşmesinin, bağımsız olunmasın isteniyor. Savcılık bugün sorduğu sorularla Gladyo adına bu işi yürüttüğünü göstermiştir. 'Ulusalcılar neden birleşiyorsunuz?' denmektedir. İddia makamının korkusu 'Ya millet birleşirse' 'Ya sağ ve soldaki vatanseverler birleşirse'dir. Savcılar Gladyo'nun savcıları olduklarını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuşlardır. Atatürk bu milleti birleştirmedi mi? Genelkurmay Başkanları demiyor mu 'Cumhuriyetin en ağır tehdidini yaşıyoruz.' Biz ne demişiz 'ey millet birleşin' demişiz. BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan sayıyor, bir yerden ezberletmişler. 'Kürt, Laz, Abaza, Boşnak, Çerkes'… Vurgu etnik ayrımcılığa, millet yok. Aleviler bağnaz Alevi, Sünniler bağnaz Sünni olun diyorlar. Sunni bağnaz Sunni olsun, Alevi bağnaz Alevi olsun isteniyor. Muhalefet Partisi Başkanı 'etnik kimlik şereftir' diyor. O ilişkiler Orta Çağ'a aittir. Etnik kimlik şeref olur mu, Millet olmak şereftir. Solcu sağcı 1980 öncesinde olduğu gibi birbirlerini vursun kırsın istiyorlar. Birileri de bunu kabul etmiyor birleştirmeye çalışıyor. Savcıların soruları savcıları ele vermiştir. ABD güdümlü Gladyo'nun aleti olduklarını bu sorularla kanıtlamışlardır. Bu ülke seçimlerle bölünüyor. Güneydoğu'da yerel yönetimler üzerinden PKK özerk bölgesi oluştu. Türkiye fiilen bölündü. Batı'da Cumhuriyet yıkıcısı, Haçlı irtica birçok yerel yönetimlere hakim oldu."

1 Ocak 2009 Perşembe

İMZA KAMPANYASININ PERDE GERİSİ

IMZA KAMPANYASININ PERDE GERISI





Bu işin içinde bir koca var

oray.egin@aksam.com.tr


Dış basının Türkiye'deki temsilcilerinden Amberin Zaman bir süre önce Ahmet Hakan'la girdiği polemikte kendisiyle ilgili şu açıklamayı yapmıştı: "Eşimin Amerikalı diplomat olması, Erivan'da görevli olması ne onları ilgilendiriyor ne de başkalarını. Sayın Hakan'ın özel hayatındaki kişiler, kendi yazılarını ne kadar etkiliyorsa eşim de beni ancak o kadar etkiliyordur -eğer böyle bir şey varsa."

Açıkçası Ahmet Hakan'ın özel hayatının bir önemi yok ama Zaman'ın kocasının "sıradan" biri olmadığı ortada.

Bu yüzden de fazlasıyla "ilgi çekici" bir haber.

Birkaç ay öncesine gidelim...

"Ermenilerden özür diliyorum" kampanyasının olacağı, Türk aydınların Erivan'a gidip bazı ziyaretlerde bulunacakları gibi iddialar "fısıltı gazetesi" tarafından medyaya yayılmıştı. Ortada kimi aydınların isimleri geçiyordu ancak herkes başka bir şey söylüyordu.

Fakat istikrarlı bir şekilde adından hep söz ettiren ve bu kampanyayla iliştirilen kişi Amberin Zaman'dı. Kaynaklarımdan biri bana bu projenin mimarlarından birinin o olduğunu bile fısıldamıştı. Hatta Erivan'a gidecek kafileye başkanlık yapacağını bile söylemişti. Ne oldu, planlar nedir, bilmiyorum.

Zaten birkaç gündür tartışılan "Ermenilerden özür diliyorum" kampanyasının kanaat önderleri ise kamuoyuna Ahmet İnsel, Cengiz Aktar ve Ali Bayramoğlu olarak yansıdı.

Ancak Amberin Zaman da konuya kayıtsız değil. Taraf'taki köşesinde kampanyayı "gönülden desteklediğini" yazdı.

Onca destekleyen arasında neden Amberin Zaman üzerinde duruyorum peki?

Çünkü kocası Amerikalı bir diplomat. Dahası Erivan'a yerleştirilmiş bir diplomat. Amberin Zaman da sık sık Erivan'a gidip geliyor.

Kampanyaya verdiği destek bu aile yapısına bakıldığında bir tesadüften daha fazla olabilirmiş gibi geliyor bana.

Hem hatırlayalım: Barack Obama'nın Başkanlığı'nı Türkiye'den destekleyenler ağırlıklı olarak kimlerdi? Yandaş basın, liberaller, İkinci Cumhuriyetçiler...

Coşkuyla, adeta Amerikan seçmeni gibi yayınlar yaptılar. Amerika'daki liberal ve demokrat basından aşağı kalır yanları yoktu...

Peki Obama'ya karşı çıkılmasının en büyük sebeplerinden biri neydi Türkiye'de?

Yardımcısı Joe Biden'ın da etkisiyle "Ermeni Soykırımı"nı Amerika'nın onun başkanlığı döneminde resmen tanıyacağından endişe ediliyordu. Obama'nın Ermeni lobisine sadece seçim yatırımı için göz kırpmadığı, geçmiş dönemlerin aksine bunu Kongre'ye taşıyacağı epey geçerli bir argümandı.

Şimdi bir de şu özür dileyenlere bakalım...

Obama'ya destek verenlerle aynı isimler, aynı çevrenin insanları değil mi? Yine o bildiğimiz İkinci Cumhuriyetçiler, liberaller... Bu isimlerin görüşleri de aşağı yukarı belli. Türk siyasetine, AKP'ye, İslam'a, Ortadoğu'ya bakışları belli. Ergenekon konusunda aldıkları tavırlar da...

Ve bütün bu fikirlerin ortak özelliği hiçbirinin "orijinal" olmaması. Amerika'daki neo-con'ların çeşitli makaleleri, konferanslarda dillendirdikleri görüşleri adeta tercüme edilerek aktarılıyor onlar tarafından. Washington'daki düşünce kuruluşlarında, journal'larda neler varsa bizimkilere adeta servis edilmiş ve ortak bir beyinden çıkan görüşleri okuyoruz. Hepsi Amerikan kaynaklı yazılanların ve eninde sonunda Amerika'nın çıkarlarını savunuyor...

Şimdi bağlantılar birleşince de şaşırmamak mümkün değil...

İşte Amberin Zaman ve eşi bu yüzden önemlidir...



Bir de bu aile fotoğrafına bakalım...

Asla aklımın almadığı şu: Yasemin Çongar neden rahatını bozup yaşadığı Washington'dan Türkiye'ye döndü ve Taraf gibi bir gazeteyi çıkarmak için kendini ortaya attı. Hali vakti, rahatı yerindeydi, oturmuş bir kurumda çalışıyordu... Neden bu maceraya atıldı?

Bir türlü bu sorunun cevabını alamıyoruz...

Peki çıkardığı gazete neler yaptı? Türk Ordusu'nu yıpratacak haberlere imza atmak için fırsat kolladı. Yalan belgeler yayınladı, sızdırılan dosyaları kontrol etmeden sayfalarına taşıdı.

En son da Aktütün fiyaskosundan sonra daha da yüksek sesle tartışılmaya başlandı...

O fabrikasyon görüntüleri Taraf'a servis eden üzerine fikir yürütüldü...

"Türkiye'nin o görüntüleri çekecek insansız hava aracı yok" dendi, "İnsansız hava aracı Amerika ve İsrail'de var."

Amerikan gizli servislerinden Taraf'a servis yapıldığı üzerinde duruldu...

Bu tartışmaları aklımızın bir köşesinde tutalım.

Yasemin Çongar'ın eşi nerede çalışmıştı?

CIA'de?

Bu da mı tesadüf?

Bu gazetecilerin eşlerinin böyle tartışmaları konulara teğet geçen noktalarda bulunmaları tesadüf olabilir mi?



Neden özür diliyorlar?

Tek bir cümleyle açıklayayım: Çünkü bu sayede aydın olacaklarını düşünüyorlar da ondan. Serdar Turgut'un AKŞAM gazetesinde geçtiğimiz ay yazdığı "Rokoko entelektüeller" temalı yazılarına bakın mutlaka. Bu aydınların düşünce sistematiğini daha ortada bir kampanya yokken çok güzel açıklamış.
Fwd: gladyo, ergenokon, işin aslı
24 Aralık 2008 Çarşamba, 13:45


D İ K K A T L E R E



AŞAĞIDA YAZILI YORUM OKUNMAYA DEĞER.

NASIL BİR SARMALIN İÇİNE GİRMİŞ - YUVARLANIYORUZ.

TABİİ DOĞRU VE BİLİNEN HADİSELER, YAŞAYANLARCA TEYİD

EDİLMELİDİR.



H. Vural VURAL
( E ) Dzalt. Kur. Kd. Alb.



"Bir Devletin istinat ettiği esaslar "İSTİKLALİ TAM" ve Bila kayt ve Şart
"HAKİMİYETİ MİLLİYE" den ibarettir.
İSTİKLALİ TAM denildiği zaman , bittabi SİYASİ – MALİ – İKTİSADİ – ADLİ
ASKERİ – HARSİ VE İLAHİRİ" her hususta "İSTİKLALİ TAM ve SERBESTİİ TAM" demektir.
Bu saydıklarımın her hangi birinde İstiklalden Mahrumiyet, MİLLET ve MEMLEKETİN,

manayı hakikisiyle "BÜTÜN İSTİKLALİNDEN MAHRUMİYETİ" demektir.



GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK





Sent: Sunday, November 30, 2008 2:46 AM

Subject: [AKIL CAGI] gladyo, ergenokon, işin aslı





> 5 Genelkurmay Başkanı niçin Ergenekonla >suçlanıyor?
>
> Her şey 1991 yılı başında ABD'nin Körfez saldırısı ile başladı.
> ABD, Bağdat'a yürümedi, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanı >kışkırttı.
> Arkasından, Irak Ordusunun 36. enlemin kuzeyine geçmesini >önleyerek > buradaki Kürt oluşumunu güvence altına aldı.
>
> ABD'nin planı şuydu: Önce Kuzey Irak'ta bir , Kukla >Kürt Devleti kurmak ve sağlamlaştırmak, sonra Irak'ı >tümüyle işgal etmek.
>
> Kukla Devleti Türkiye'nin güneydoğusu, Suriye'nin doğusu ve İran'ın
> batısından koparacağı parçalarla birleştirerek
> Büyük Kürdistan'ı, yani İkinci İsrail'i kurmak.
>
> Yani : Büyük Ortadoğu Projesi (Tayyip ve Gül'ün
> eşbaşkanları olduğu proje; Buş'un deyimiyle "Haçlı Seferi")
>
> Türkiye'deki bütün hükümetler, İncirlik'e yerleşen >Çekiç Güç'ün görev süresini uzatarak ABD'nin Kuzey >Irak'taki Kürt oluşumunu desteklemesine yardımcı >oldular. ("ABD Ordusu ile mükemmel işbirliği !!!)
>
>
> İşte Türk Ordusu bu süreçte Kuzey Irak'taki oluşum >üzerinden Türkiye'nin bölünmesi tehlikesini ve >tehdidini algılayınca, ABD ile cephe cepheye geldiğini >anladı.
>
>
> İLK OLAY: N.TORUMTAY'IN İSTİFASI
>
>
>
> Özal'ın kuzeyden Irak'a girme emrini uygulamamak için >Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa etti. Böylece, >Türk Ordusu, Amerikancı planlarda rol almayacağının >ve direneceğinin ilk işaretini vermiş oldu.
>
> O andan itibaren Türk Ordusuna karşı Ergenekon tertibi
> planlanmaya başlandı.
>
> Amerikan planlarına engel olan komutanlar, Ergenekon
> çeteciliği ile suçlanacaktı.
>
> ÖZEL HARP DAİRESİ SORGULANIYOR
>
> Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olan Özel Harp Dairesi ABD güdümünde
> idi, ama Sovyetler yıkıldığı için oradan gelen tehlike ortadan kalkmıştı.
>
> Şimdi ise tehdit, Kuzey Irak'taki ABD varlığından geliyordu.
>
> Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir
> tehdide karşı durmak için kullanılamazdı .
>
> Geçmişteki Kontrgerilla eleştirileri de Ordu'da
> rahatsızlık yaratmıştı.
>
> Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Özel Harp >Dairesi'ni yeniden örgütleme ve adını Özel Kuvvetler >Komutanlığı (ÖKK) olarak değiştirme çözümünü >uyguladı. Yıl 1991.
>
> ÖKK'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey
> Irak'taki Kukla Devlete
> karşı tavır alması, ABD denetiminden kurtulma
> sürecinin başlangıcıydı.
>
> Tugay düzeyindeki birlik, tümen düzeyine çıkarıldı.
>
> ÖKK, Kuzey Irak'ta ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD >tehdidine karşı uyanışın öncüsü oldu.
>
> Ankara'da ÖKK için yeni bir yerleşim yerinde yönetim >ve eğitim tesisi yapımına başlandı. ABD bundan son >derece rahatsız oldu, ajanları vasıtasıyla Askeri >Savcılığa ÖKK tesis inşaatında yolsuzluk yapıldığı
> iddiasıyla dava açtırdı ve ÖKK'nın yapılandırılması nı >uzun süre felce uğrattı.
>
> ORG. EŞREF BİTLİS'İN ŞEHİT EDİLMESİ
>
> ABD'nin Kuzey Irak'taki Kukla Devleti pekiştirme
> planlarını bozan bir planı uygulamakta olan Org. >Bitlis, Amerikan Çekiç Güç Helikopterlerinin PKK'ye >silah ve malzeme attığını saptadı ve raporlarında >bunu >belirtti.
>
> Orgeneral Eşref Bitlis işte, Jandarma Genel Komutanı
> olarak, Amerika'nın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü
> ve güvenliğini hedef aldığını gördüğü; bu tehlikeyi >önlemek için tedbirler aldığı ve ülke savunmasına >yönelik bir strateji geliştirdiği için Amerika tarafından
> hedefe konuldu.
>
> Org. Bitlis, helikopterle Kuzey Irak'a giderken, bu
> seyahat Amerika'ya haber verilmiş olduğu halde, iki >Amerikan jeti yakın uçuş yaparak saldıkları yoğun >egzost gazı ile helikoperi oksijensiz bırakıp
> motorunu durdurarak düşürme denemesi yapmışlarsa >da, usta pilotumuz ani dalış manevrası ile bu suikasti >boşa çıkarmıştı. Bu suikasttan hemen sonra >Amerikalılara saldırdıkları >helikopterde orgeneralimiz
> olduğu tekrar bildirilmesine rağmen iki Amerikan jeti
> saldırıyı tekrarlamışlar fakat usta pilotumuz olaya >tekrar hakim olabilmişti.
>
> İkinci teşebbüs başarılı oldu. CIA tarihinin en
> önemli suikasti 17 Şubat 1993 günü gerçekleşti. >Uçağına yapılan sabotaj sonucunda Org. Bitlis >şehit edildi.
>
> ÇELİK HAREKATI
>
> Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan Org.
> İsmail Hakkı Karadayı döneminde Eşref Bitlis Planı >uygulandı, Kuzey Irak'a Çelik Harekatı yapıldı. 35 bin >Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi.
>
> Kuzey Irak'a giren ordumuz, ABD'nin egemenlik
> alanına girmiş oldu.
> Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı.
>
> ABD'nin Foreign Affairs, Foreign Reports, >Mediterranean Quarterly ve Joint Forces Quarterly gibi >yarı resmi organları.
> "Türk komutanları hizadan çıktı", "Türk Ordusu ABD->Türkiye ilişkilerini bozuyor" gibi görüşlere yer vermeye >başladılar.
>
> GAZİ OLAYLARI
>
> Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefi, CNN
> televizyonundan, "Türkiye'nin karışacağını", daha doğrusu >Amerika'nın Türkiye'yi karıştıracağını tüm dünyaya şöyle ilan >etti:
>
> "Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak
> ülkesi Türkiye'dir.. .Şu anda Türkiye, gizli servislerin >gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir."
>
> Gazi Mahallesi tertibinden birkaç gün önce de, ABD
> Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbruk (Holbrooke), Türkiye'nin >Kuzey Irak sınırında yaptığı yığınağa dur demek için tertip
> yapacaklarını şöyle ilan etti:
>
> "Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz.
> Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma >ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta
> dikkatli olmanızı tavsiye ederim"
>
> CIA Şefinin ve Holbruk'un haber verdiği gibi,12 Mart
> 1995 gecesi İstanbul'da Gazi Mahallesi tertibi düzenlendi.
>
> Ancak Türk Ordusu bu tehdidi önemsemedi ve Çelik
> Harekatı yapıldı.
>
> KONTRGERİLLA (GLADYO) POLİS İÇİNE > KAYDIRILIYOR
>
> NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri
> komünizmden korumak için kurulan Kontrgerilla (diğer adları Gladyo ve SüperNATO) örgütleri, İtalyan >Savcının tesbit ettiği gibi, esasında CIA tarafından >yönetiliyordu ve esas görevleri bu ülkelerdeki >hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını >önlemekti.


> Türkiye'de Özel Harp Dairesi işte bu kontrgerilla ile >irtibatlı idi ama artık Sovyetler yıkıldığı
> için komünizm tehdidi kalmamış, aksine tehdit Kuzey
> Irak'taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı. >Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, >ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için
> kullanılamazdı . Bu açmazdan kurtulmak için 1991
> yılında Özel Harp Dairesi'nin, Özel Kuvvetler >Komutanlığı (ÖKK)'ye dönüştürülmesi aslında
> bir millileştirmeydi. ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve
> kuruluş, hedefini komünizme karşı mücadele yerine >Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdide karşı mücadele >olarak belirliyordu.
>
> Bunun üzerine, ABD, "Kontrgerilla yapılanmasında
> Türk ordusunun yerine polisi koyabilir miyiz" >denemesine girişti ve Türkiye'deki operasyon
> merkezini polisin içine kaydırdı. 1973'den beri
> İçişleri Bakanlığı içinde örgütlenen "İslamcı Cunta", >artık "Fethullahçı Gladyo" olarak Kontrgerilla >içinde >ordudan boşalan yeri alıyordu. Fethullahçı
> Gladyonun ilk büyük tertibi, işte bu 1995 Gazi >Olaylarıdır.
>
> 1996 - EYLÜL HAREKATI
>
>
> ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç, Irak'ın kuzeyinde >7,500 "CIA peşmergesi"nden oluşan bir askeri güç
> örgütlemişti.
>
> Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince, Barzani, >Türk Genelkurmayının yönlendirmesi ile Saddam >yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini >dağıttı. 200'e yakın ölü veren CIA peşmergeleri, ABD >tarafından Guam Adası'na taşındı. ABD kaynakları, >bu harekatı "ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük >yenilgisi" olarak değerlendirdiler.
>
> Bu harekattan 20 gün önce, bir Tuğgeneral (Veli
> Küçük), iki Albayın önünde, Aydınlık Dergisi'ne bir >demeç vererek, Eşref Bitlis'in uçağının ABD'ye bağlı >"Çiller Özel Örgütü"ndeki Gladyo görevlilerinin
> düşürdüğünü açıkladı.
>
> Aydınlık, 25 Ağustos 1996 günkü sayısında bu haberi
> yayımladı.
>
> Türk Ordusu, Çelik Harekatı'nı Başbakan Çiller'e >haber vermeden gerçekleştirmiş ti. Çünkü ABD >vatandaşı Çiller'in ABD'ye örgütsel bağlılığı İşçi Partisi >tarafından açıklanmıştı ve TSK tarafından
> biliniyordu.
>
> 28 ŞUBAT
>
> 28 Şubat harekatının en önemli başarısı, Fethullah
> Hoca'ya indirdiği darbe oldu. Fethullah Hoca kaçıp >ABD'ye yerleşti.
>
> Mayıs 1977 YAŞ toplantısında 160 subayın irtica
> bağlantısı nedeniyle ordudan atılması başbakan >Erbakan'a dayatıldı.
>
> Bu uygulama, ordu içindeki Gladyo'yu, yani ABD
> görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu. Çünkü >artık Kontrgerilla, Fethullahçı Gladyo idi.
>
> 28 Şubat kadrosu içinde ABD'nin Truva Atı olan
> Çevik Bir de, 1998 sonrasında tasfiye edildi.
>
> Bu sayede Haçlı İrtica, 2002 yılı sonuna kadar
> iktidara el koyamadı.
>
> KONTRGERİLLA, GENELKURMAY >KARARGAHINDAN ÇIKARILDI
>
> 1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı olan Org.
> Karadayı, ABD ve NATO yuvalanmasını, yani >Kontrgerillayı Genelkurmay Karargahından çıkardı.
>
> Özel Kuvvetler'in milli amaçlar için kullanılmasına >yönelik önlemleri geliştirdi.
>
> Özel Harp subaylarımızın Çin'in Uygur bölgesinde
> ve Çeçenistan'da kullanılmasına engel oldu.
>
> ABD ORDUSU TÜRKİYE'Yİ İŞGAL TATBİKATI >YAPIYOR:
>
> MILLENIUM CHALLENGE 2002
>
>
> 1998 yılında Genelkurmay Başkanı olan >Org. Kıvrıkoğlu, ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit >oluşturduğunu açık bir dille belirtti.
> Kıvrıkoğlu, Vaşington ziyaretini iptal etti ve NATO
> döneminde ABD'yi ziyaret etmeyen ilk Genelkurmay >Başkanı olarak tarihe geçti.
>
> Kıvrıkoğlu, "28 Şubat'ı BİN YILLIK MÜCADELE >AZMİYLE sürdürmeye kararlıyız" dedi. Yani ABD >tehdidine karşı bin yıl da sürse direnilecekti.
>
> Mesajı alan ABD, aynı kelimeleri kullanarak cevap >verdi:
>
> BİN YILIN MEYDAN OKUMASI: MILLENIUM >CHALLENGE 2002
>
> Ve bu isim altında 24 Temmuz 2002'de Nevada
> Çölü'nde Türkiye'yi işgal tatbikatı yaptı. Bu, ABD >tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi.
>
> ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı ASSOCIATED
> PRESS, tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine >kurulu olduğunu yazdı.
>
> Deprem (bir karışıklık kastediliyor) sonrası ordu
> yönetime el koyuyordu. Bunun üzerine ABD Deniz >Kuvvetleri ülkenin güneyindeki adayı (Kıbrıs) >kuşatıyor ve 96 saat içinde hedef ülkeyi >işgal ediyordu.
>
> Türk ordusunun saldırıya karşı hazırlanma müddeti
> olan 96 saat
> seçilerek, hedef ülkenin Türkiye olduğu adeta gözlere
> batırılıyordu.
>
> ABDULLAH GÜL, AMERİKA İLE GİZLİ HİZMET >SÖZLEŞMESİ YAPIYOR
>
> Dışışleri Bakanlığı Koltuğunu işgal eden ( HALEN >ÇANKAYAYI.HV.V ) A. Gül, 2 Nisan 2003 günü
> ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9
> maddelik bir gizli anlaşma yaptığını itiraf etti, haber >Vatan Gazetesi'nde yayımlandı. Bu haberde Gül, >anlaşma içeriğini açıklayamayacağı nı, gizli olduğunu
> söyledi.
>
> 13 Temmuz 2003 günü, Doğu Perinçek, bu gizli
> anlaşmanın maddelerini açıkladı.
>
> Birinci madde: "Türk askeri ve Özel Kuvvetler 4 ay
> içinde aşamalı olarak Kuzey Irak'tan çekilecek" >şeklindeydi.
>
> ÇUVAL OLAYI
>
> A. Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan 3 ay
> sonra, ABD ordusu, Türk askerinin başına çuval >geçirdi. ( HALA BAŞIMIZDA - ÇIKMADI.H.V.V )
>
> Çuval geçirme eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması
> için bir ihtardı.
>
> Tayyip'in "Müzik notası" vecizesi,
> anlaşmanın uygulanması gerektiğine
> ilişkin orduya yönelik bir açıklamaydı.
>
> "Biz anlaşma yaptık, Kuzey Irak'tan çık
> artık" diyordu Tayyip Türk Ordusuna.
>
> ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in, Çuval Olayından
> sonra, Başbakanlık
> koltuğunu işgal eden Tayyip'e gönderdiği mektupta
> şöyle deniyordu:
>
> "TSK (ÖKK kastediliyor) Kuzey Irak'ta sizin
> bilginiz haricinde eylemler yapmaktadır"
>
> Rumsfeld, çuvalı Tayyip'in değil, Türk Ordusunun
> başına geçirdiklerini
> böyle veciz bir şekilde anlatmış oluyordu.
>
> Milli devlet ve Kemalizm karşıtı pervasız
> açıklamalar yapan, "Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik >kavramlarının artık geçersiz olduğu"
> açıklamaları yaparak Orduyu zehirleyen Org. Hilmi
> Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen >komutan" olarak kaydedildi. Ve böylece,
> Ergenekoncu olarak suçlanmaktan kurtuldu.
>
> ERGENEKON TERTİBİ AÇIĞA ÇIKIYOR
>
> Başına çuval geçirilmesine ve Kuzey Irak'tan
> çıkarılmasına rağmen akıllanmayarak sınır ötesi >harekatta ısrar eden Türk Ordusu'na karşı,
> Org. Torumtay zamanından beri hazırlana gelmekte >olan tertip artık açığa çıkarılmalıydı. ABD'ye direnen 5
> Genelkurmay Başkanı ve milli kuvvetler "Ergenekon >çetesi" olarak suçlanacaktı.
>
> Suçlama belgeleri esasında çoktan hazırdı, ama Org.
> Özkök "Ergenekoncu" olmadığından, onun görev
> süresince tertip uykuya yatırılmıştı.
>
> Hatırlayalım:
>
> (Fehmi Koru, "Taha Kıvanç" imzasıyla, Yeni
> Şafak gazetesinde yayımlanan 30 Nisan 2001 ve 1 >Mayıs 2001 tarihli yazılarında "
> 'Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan
> Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı >bulunmayan, 'devleti yapılandırma'
> amaçlı bir örgüt" demektedir. Koru yazısında, 24
> sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda >yazanın adının bulunduğunu da belirtmekteydi. )
>
> Tertibin uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org.
> Büyükanıt'a karşı Şemdinli tertibi idi. O tertipte Org. >Büyükanıt çete kurmakla suçlanmış ancak tertip >bozguna uğramıştı.
>
> Şimdi daha büyük ve kapsamlı bir tertip
> yapılmalıydı. İşte o tertip,
> günümüzde devam eden Ergenekon / Agarta Davasıdır.
>
> ABD'nin hazırladığı sivil darbe ile iktidara gelen
> AKP, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye >sorunsuz olarak eşbaşkanlık yapabilmek için, başta >ABD'ye direnen Türk Ordusu olmak üzere milli
> kuvvetleri safdışı etmeliydi. Plana göre, bu dava
> sürecinde komutanlar yıldırılacak ve 1991 öncesinde >olduğu gibi ABD ile uyumlu olarak görev
> yapmaları sağlanacaktı.
>
> Yani, AB kriteri olarak dayatıldığı gibi, ordu
> "sivil otoriteye" tabi olacak, kendisine Atatürk >tarafında verilmiş olan "ulusal bütünlüğü ve
> laik cumhuriyeti koruma" görevini unutacaktı.
>
> ++++++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++
>
> Not:
>
> "AKP sivil darbe ile değil, seçimle geldi"
> itirazı yapacak olanlara
> bir açıklama:
>
> 1
>
> CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation' un yayın
> organlarında ve ABD strateji merkezlerinin hazırladıkları >raporlarda mealen şöyle deniyordu:
>
> "ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle
> Türkiye'yi kontrol edemez,
> Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın
> geçmesi, Tayyip
> Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün de
> Dışişleri Bakanı olması
> halinde ABD Türkiye'yi kontrol altında tutmaya >devam edebilir." ( ŞİMDİ İSE, ÇANKAYA VE >BAŞBAKANLIKLA BİRLİKTE - YÖNETİM İŞGAL >ALTINDADIR. H.V.V )
>
> 2
>
> Bu raporları okuyan İşçi Partisi ve Aydınlık Dergisi,
> halkımıza bu
> planı haber verdi.
>
> (Muhakkak ki diğer partiler de bu yayınları
> okumuşlardı, ama onların
> halkımızı bilinçlendirmek gibi bir sorunları yoktu)
>
> 3
>
> Aydınlık Dergisi 20 Ekim 1996 tarihli sayısında
> kapaktan haberi verdi:
>
> "Merak edilen gizli mesajı açıklıyoruz:
>
> Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine
> hazırlıyor"
>
> Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002
> seçimlerinden 6 yıl önce,
> Aydınlık Dergisi ve İşçi Partisi, Amerika'nın bu
> seçimi yaptığını
> halkımıza duyurdu.
>
> 4
>
> Cumhuriyet Gazetesi 16 Şubat 1997
>
> Leyla Tavşanoğlu'nun İşçi Partisi Genel Başkanı
> Doğu Perinçek ile söyleşisi:
>
> Perinçek:
>
> "ABD, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan, Abdullah
> Gül'ü de Dışişleri Bakanı
> yapacak. CIA'nın yan kuruluşlarından Rand
> Corporation' un yayın
> organında da bu yazıldı."
>
> Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002
> seçimlerinden 5 yıl 8 ay
> önce, Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi kanalıyla da, bu
> gerçeği halkımıza
> duyurdu
>
> 5
>
> Görülüyor ki, ABD seçmiş, hazırlamış, önümüze
> koymuş, seçtirmiş.
>
> Şimdi kim "Bunları ben seçtim" diyebilir?
>
> Menderes'in "Odunu aday göstersem milletvekili
> seçtiririm" sözlerini
> ABD iyice not etmiş olmalı ki, istediğini elhak
> seçtiriyor.
>
> ++++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++ +++++++++ ++

FETULLAHÇI GENÇLERE ÇAĞRIMDIR

Fettulahçı Gençlere Çağrımdır / Nihat GENÇ

Benim isyanım tepenizdeki on onbeş ağbinizin sizi Amerika"ya köpek yapması ve ideolojik köleler haline getirmesinedir.
Bilgisayarımın başına oturuyor ve son birkaç gündür Fethullah Hocacı diye bilinen internet sitelerinde aleyhimde yazılıp çizilenlere cevap veriyorum. Fethullahcı diye bilinen nurcu kardeşlerim, sizler benim özbeöz kardeşlerimsiniz, toprağımın çocuklarısınız ve yüzlercenizi tanıyorum, pırıl pırıl tertemiz çocuklarsınız.

Benim isyanım tepenizdeki on onbeş ağbinizin sizi Amerika"ya köpek yapması ve ideolojik köleler haline getirmesinedir. Siz de bunları içinizde tartışıyor bu utançtan çıkamıyor ve hayıflanıp duruyorsunuz, ancak, benim gibi bağımsız yazarlar sizlerin zorla sürüklendiği bu kapanları dobra dobra konuşur. Bağımsız yazar demek kimseye eyvallahı olmayan Allah"tan başka kimseden emir almayan yazar demektir.

İşte Irak'ta bir milyon müslüman kardeşimiz öldürüldü ve seyirci kaldınız, gazetelerinizin yayın politikası ortada, Amerika Irak"a girdiği günden beri susturulmuş yazarlarla dolu gazeteleriniz Amerikancılığından zırnık taviz vermedi. Bu utanç hepinizi felakete götürecek. Bush"un adamı olmak ya da hıristiyan evanjelistlerle aynı siyasi çizgide olmanın faturasını er geç içinde yaşadığınız ideoloji pahalıya ödeyecektir. Ancak sizler bugünden bu ihanet çizgisini içinizde yüksek sesle tartışırsanız bir nebze taşıdığınız müslümanlık sıfatını şeytani kirlilikten kurtarmış olursunuz. Bizim de derdimiz size bu muhasebeyi yaptırmaktır. Sizi bu derin muhasebeye zorlamaktır. Ama gazetelerinizi ve internet sayfalarınızı yöneten ağbileriniz böyle yapmıyor, tam tersine, Fethullah Hoca"ya kim karşı geliyorsa onu faşistlikle delilikle özgürlük düşmanıyla suçluyor.

Bana istediğiniz suçlamaları yapabilirsiniz, ben bu suçlamaların üretildiği kafaları ve yerleri iyi biliyorum. Sizin bu düşüncelerinizi üretenlerin tıynıyetlerinden,şereflerinden, insanlıklarından çok çok haberdarım.

Mesela sizler Orhan Pamuklarla aynı safta ve Ermeni vakıflarıyla canciğer ilişkileri kendi ağzıyla belgelenmiş Elif Şafaklar'a sesinizi çıkartamazsınız, çünkü, ağbilerinizden biriyle evlendi ve hepiniz artık susmak zorundasınız, bugüne kadar tek satır çıkmadığı gibi gazete ve dergilerinizde en küçük bir imaya dahi izin verilmedi. Çünkü dergileriniz ve gazeteleriniz kontrol altında. Kontrol altındasınız kardeşlerim. Artık bu büyük kontrol sadece sizleri değil bizi de kontrol etmeye başladı. Bakın bir takım siyasi cinayetleri çözeceğiz diye yola çıkan polis şefleri bizlerin onların öbürlerinin herkesin telefonunu rahatlıkla savcılık izniyle dinliyor, herkes dinleniyor, dinleniyoruz kardeşlerim. Ağbileriniz bizi dinliyor. Sadece bizleri mi askerleri de dinliyor, işte geçtiğimiz yıl ortaya çıkan andıç hadisesi Fethullah istihbaratının derinliklerini gösteriyor. Elinizden ne geliyorsa yapın, şikayetim bu değil, benim lafım, hem devletten maaş alıyorsunuz hem de devleti aşağılıyor devletle dalganızı geçiyor devlete karşı söylenmedik laf bırakmıyorsunuz..

Bakın ben devletten maaş almıyorum, devletten ödül almıyorum devlet makamlarında değilim, ama sizler devletin en istihbarati yerlerindesiniz, TRT"desiniz iktidardasınız ve hala devlete küfrediyorsunuz. Bu ikiyüzlülüğün adı kalleşliktir, insan ekmek yediği yere bu kadar nankör davranır mı? SKY Televizyonu yüzlerce televizyondan sadece bir tanesidir ve sizin elinizde TRT 1, TRT 2, işte hergün nurcu ağbileriniz burada akşamın altısından gecenin onikisine kadar dini kültürel felsefi proğramlar yapıyor. Pekala bu ağbilerin proğramları sizlerin öfkesini kudurmuşluğunu giderecek sizleri rahatlatacak yayınlar yapabilmeli. Ama sanırım çok beceriksiz adamlar, sizleri yıllar boyu ekranlardan uyutuyorlar, Türkiye"yi konuşmuyorlar acılarımızı konuşmuyorlar dünyanın dertlerini konuşmuyorlar ve ama hergün bedavadan ordalar, üstelik maaş da alıyorlar,üstelik ne soranları var ve ne de onları eleştirenler. Eğer benim konuşmalarımı TRT yayınlamış olsaydı siz de devlete TRT"ye kızabilirdiniz, ama TRT artık sizin. Bir fikriniz varsa bir düşünceniz varsa bu resmi kanallarda sabahlara kadar yayınlayın ve rahat edin.. Yüzlerce Televizyon içinden bir tanesi niçin sizi rahatsız etsin, bırakın burada da bizim kendimizce konuşalım. Ama ağbileriniz iki tür hayat yaşıyor, birinci hayatları gayet düzgün takım elbiseli ve size ekrandan gazeteden gösterdikleri yüzleri, ikinci yüzleri ise saklı, kirli, karanlık.. İşte o karanlık yüzü hepimizi tedirgin ediyor ülkeyi endişeye sürüklüyor.

Mesela ben Nihat Genç, İslam felsefesini inciği cinciğine kadar okumaya çalıştım, Türkiye"de yayınlanmış binlerce cilt İslam külliyatı didik didik edilmiş olarak şu anda kütüphanemdedir, ayrıca ayıptır söylemesi ilk gençlik yıllarımda dizimi kırıp oturdum ve aylarca süren bir mücadeleden sonra Saidi Nursi külliyatını da hatim ettim.

Çünkü ben sadece müslüman değil müslümanların bilimini düşüncesini tarihini derinden merak ettim. Gazete ve ekranlardaki ağbileriniz bir kez olsun merak edip benimle ropörtaj yapmadı, bir kez olsun benim kitaplarımdan bahsetmedi ve benim kitaplarımı bir tek mısra olsun tanıtmadı, kimi meşhur ettiler Elif Şafak gibileri.. Bundan şikayetçi değilim, ama sansürünüzü ambargonuzu işinize gelmeyenlere uyguladığınız ölümüne yoksaymaları şimdi yeni yetişen nurcu kardeşler de iyi bilsin. Böylelikle sizler vatanseverliği liberal Avrupacı yazarların ağzından öğrendiniz, sizin beyninizi yıkayanlar vatanseverlik kavramını size, ülkeyi Avrupa"ya peşkeş çekenlerin ağızlarından öğretti. Şu anda "ülke sevgisi" "vatan, devlet, asker, ulusalcılık, milliyetçilik"gibi bütün bu kavramlarda beyniniz darmadağınık ve bu saatten sonra size birçok şeyi anlatmak hayli imkansız.

Bakın gazeteniz yazarları ve Fethullahcı diye bilinen yazarlarla oluşturulan mahfiller kurumlar bugüne kadar mesela Kıbrıs meselesinde Yunan tarafını, Ermeni sorunundan Ermeni tezlerini, Kuzey Irak sorununda Barzani tezlerini hoşgörüyle tartışıp bu üç temel sorunda da Avrupalılar"ın Ermeniler"in ve Barzani"nin ve Yunanlılar"ın tezlerini destekledi. Yetmedi, Irak"ta bir milyon müslüman öldürülürken sizler yine Amerika tarafında dinler arası ittifaklar medeniyetler çatışmaları laflarıyla eğlenip duruyordunuz.. Polis teşkilatı elinizde, TRT elinizde, milyarlık onlarca holding elinizde ve onlarca derginiz gazeteniz elinizde ve sizler hala doymamış olmalısınız ki SKY Türk"te tek tabanca konuşup bağıran Nihat Genç"e hiçbir müslümanın kaldıramayacağını küfürler savuruyorsunuz. Önce müslümanlığı öğrenmelisiniz. Önce hak adalet duygusunu yani Allah"ın adı olan Hakk"ı öğrenmelisiniz. Kimseden beş kuruş para almadan kimsenin adamı olmadan kimseye ağbi demeden ve hepinizin yedi sülalenizin ambargo ve sansürlerine rağmen yazarlığıyla bugün milyonlara seslenen Nihat Genç"e katil, deli, faşist demeden önce, bu çocuk neler yazdı neler söylüyor diyebilmelisiniz. Yedi sekiz kitabım birer birer otuz baskıyı çoktan geçti, yani içinizde bu topraklarda kitapları hikayeleri en çok okunan yazarım. Torpille kayırmayla aylarca çok satan listelerinde baş köşelerde tuttuğunuz boya hamurundan yazarlarınız bu rakamları geçemez. İşte onlarca televizyonunuz var neden içlerinden tek bir tanesi benim kadar dinlenmiyor, izlenmiyor.. Ben insanları ekran başına beyinlerini yıkayarak mı jandarma zoruyla mı getiriyorum, benim dinlemezseniz sizi ülkeden atarım kovarım diye faşist diktatöryal tedbirlere mi başvuruyorum. Ama sizleri yetiştirenler sizlere kendi eserlerini dayatıyorlar kendi proğramlarını onyıllarca sizlere zorla izletiyorlar, okumaz ya da izlemezseniz, size burs vermezler, size evlerinden atarlar, sizi işe almazlar ve size de şimdi bana yaptıkları gibi ya yok sayarlar ya küfrederler.

Kardeşlerim, yalan söylemek müslümana hiç yakışmaz, işte internet sitelerini yöneten ağbileriniz, benim için AKP seçmenlerine hödük dedi beyinsiz dedi diye manşet attılar.. Konuşmam ortada tekrarını tekrar yayınlarız yine izleyin. Ben böyle bir cümle etmedim. Etmediğim halde bu yalana iftiraya niçin tenezzül ediyorsunuz. Beni gözden düşürmek için mi? Beni sizin gazeteleriniz sizin dergileriniz yazar yapmadı, ben, bu halka hikayeler anlata anlata yazar oldum, boşuna çırpınmayın. Ben konuşmamda, açıp bir daha dinleyin, eğitimsiz okulsuz kitapsız müzesiz kütüphanesiz insanların yoksullukları yüzünden estetik zevkleri siyasi seçicilikleri gelişmez ve beyinsiz bırakırlar, böylelikle bir partiye çabucak kanabilirler, dedim. Mesela diyelim Batman"da yüzlerce yazar sanatçı olabilseydi Batman"dan bu kadar kolay oy alamazsınız, dedim.. İşte bunları dedim.. Peki neden yalan söylediniz. Fethullah hocanız sizi bu yalanları yönetmeniz için mi oralara yerleştirdi. Türkiye halkından vergiler alınıyor ve bu vergiler TRT"ye yatırılıyor siz bu TRT"lerde başköşelerde yıllar boyu konuşuyorsunuz ve ayrıca cemaatiniz Anadolu halkından zekat alıyor ve bu zekatlar büyük holdinglerinizi gazetelerinizi sıcacık ideolojik evlerinizi geçindiriyor.. Hem devletin paralarıyla hem ideolojinin topladığı zekat paralarıyla geçiniyorsunuz. Bu sizi utandırmıyor mu?

Bir genç insan olarak kendinize şu soruyu niçin sormuyorsunuz, Allah bana bir çift göz sağlam iki kol vermiş ben kimseye muhtaç olmadan kendi karnımı kendim doyururum, demiyorsunuz. (Fatiha Suresini TÜRKÇE ve kavrayıncaya kadar okuyunuz) Bir başkasından para alırsanız onların dükkanlarına gazetelerine tayinle torpille ideolojik dostlukla gelip yerleşirseniz şüphesiz onların adamı, borazanı olursunuz, onlar kime havlarsa hepiniz ona havlarsınız, onlar kime karşıysa hepiniz ona karşı olursunuz. Benim bildiğim insan evladı kimseye muhtaç olmamalı. Birine muhtaç olursa onun kölesi cariyesi köpeği tebaası kulu olur. Bu da insanlığa hiç yakışmaz. O halde hepimize düşen görev müslüman çocukları bu zavallı sadaka dilenci durumuna düşürmeden kendi ayaklarıyla onurlarıyla tertemiz alınlarıyla ülkeye ve kendilerine hizmet etmelerini sağlamaktır. Hepimizin görevi de budur. Bu toprağın çocukları kimsenin adamı olmasın, kimseden emir almasın, kimsenin bekçisi koruması olmasın.

Müslümanlığın çağımızda düştüğü kepazelik işte bu insanlık facialarıdır.

Müslümanlar bağımsız insanlar yetiştirebilmeli.

Müslümanlar onurlarına düşkün olmalı.

Müslümanlar sadece kendi cemaatleri için değil tüm ülke için tüm insanlık için çalışabilmeli. İçinizde yüzlerce tertemiz müslüman çocuğun bu satırlarda dile getirdiğim acıları çektiğini çok iyi biliyorum, bu yüzden sözüm herkese değil, ancak, benim gibi bağımsız konuşan insanlar çoğalırsa belki içinizde bu insanlık acılarını çeken kardeşlerimiz çoğalmış olur. Bir de beni çok uzaklarda biri sanmayın, davet edin geleyim, televizyonlarınıza toplantı salonlarınıza her yere geleyim ve sizinle yüzyüze konuşayım.. Hatta birçok okulunuza gittim konferanslar verdim, ancak, benim rahatsızlığım bana ödül vermeye kalkmanızdır, ben ödül istemem, ben sizinle hepinizle her yerde her şekilde (Amerika'yı bağımsızlığımızı, müslümanlığımızı, dünyamızı) döne döne saatlerce konuşmak isterim. Ama konuşturmuyorlar, niçin konuşturmuyorlar, benim etim ne butum ne, işte telefonlarımı polis şefleriniz dinliyor, herşeyimi biliyorlar, benden niçin korkuyorsunuz ve kitlenizden niçin beni uzak tutuyorsunuz anlamıyorum. Anladığım, benim söyleyeceklerim, özel odalarda beyinleri yıkanarak yetiştirilen gencecik tertemiz çocukları elinizden alacak, sizlerden kopartacak. Ya da bu Amerikancılığınızın ifşası kemiklerinize kadar sizi titretiyor, korkutuyor..

Allah aşkına bu nasıl müslümanlık, Avrupa"dan yanasınız, Amerika"dan yanasınız, Irak"ta milyonlarca müslüman öldürülüyor seyircisiniz,milyarlarca dolarlık holdinglerde keyif içindesiniz..

Baksanıza Aydın Doğan dahi size dokunamıyor, çünkü sizin gazetelerin dağıtım payından yüzde alıyor ve bu yüzdelerle Aydın Doğan bütün medyasının maaşını veriyor, evet, bir hesaplayın, Aydın Doğan medyasının maaş gelirleri Fethullahcı dergi ve gazetelerin dağıtım payından çıkıyor, hadi kaba bir hesap yapalım dörtyüzbin gazetenin ya da ikiyüzbin gazetenin dağıtım payı ne kadardır, ki bu pay bayilere ödenen nakit paradır..

Neyse lafı uzatmayalım. Fethullah hoca Allah"tan peygamberden büyük değildir, Fethullah"ın çizdiği siyasi yol Allah"ın yolu değil Amerikan"ın yoludur, pekala Fethullah hoca da yanılabilir, tarihte Deli İbrahimler gibi bir çok İslam halifesinin yanıldığı gibi Fethullah hoca da yanılır. Hepimiz yanılırız. Bu yüzden hepimiz tartışabilmeliyiz..Halkın zekat paralarıyla ideoloji evleri kuruyor göya müslümanlık yapıyorsunuz ve bu ideolojik evlerde çocukların beyinlerini hristiyanlara Amerikalılar"a ittifaklara hazırlıyorsunuz..

Anadolu halkı size verdiği zekat paralarının Elif Şafaklar"a maaş Nihat Gençler"e küfür hakaret olduğunu ne zaman öğrenecek.
***************************************************************************************************************************
Gönderenin Notu:Nihat Genç'in söylediklerine ek olarak bu gençlere çok iyi anlayabilecekleri birşeye dikkat çekmek istiyorum. Dindar insanlar, yani Allah'a koşulsuz teslim olmuş insanlar, bunun işaretini taşırlar ve yüzlerinde "nur" olur.. Çevrenizdeki malum tipleri, Fettullah'ı, hatta kendinizi izleyin, aynaya bakın."Nur" görebiliyor musunuz?
Biz insanlar "Allah'ın, üzerine nefesinı üflediği yaratılmışlar"ız. Şeytan bunu çekememektedir..Karşıdan bakan bizlerin gördüğü şudur. Allah da şahidimizdir.. Sizler Şeytanın tam kucağındasınız.

Türkiye, Dünyanın en zengin ülkesiyken, tüm değerleri yağmalanmış olduğu için, yoksul bırakılan halk, ("tüketim çılgını yetiştirmekle görevli" 69 çeşit kanal TV nin etkisindeki) çocuklarını, birilerine (abiler ve ablalara) emanet etmek zorunda kaldılar. Ben de biliyorum ki, sırf bu yüzden birçok ana-baba (ya da yalnız "ana" veya yalnız "baba") üzgün/sıkkın/bıkkın ya da suçluluk hislerini taşıyorlar.. İşin en acı tarafı, bu operasyonda kullanılan para/kaynak %100 bizimdir. Dostça/kardeşçe değerlerimizi paylaşmak varken, düşman şeytanca emelleri için, bu servetimizi şeytanca savurmaktadır..
Buna tenezül etmeden yaşamlarını sürdürenlerimizin Allah katında da değerleri eminim farklı olacaktır. Ben vergi ödüyorum, benim payıma düşenle dağıtılan kömürü, makarnayı, maaşı vs.yi asla helal etmiyorum. oysa malım değil canım feda ..halkıma da Vatanıma da..
Son Olarak:Kuran'ı (yettiği kadar) kendi ana dilinizde okuyun.. Başkasının açıklamasına ihtiyacınız yok.. İsteyeceklerinizi yalnız ve yalnız Allah'tan isteyiniz ve O'nun SANA VERDİKLERİNİN KIYMETİNİ BİLİN VE SAHİP ÇIKIN.. ÇÜNKÜ YETERİNCE ZENGİNİZ..
DAHA FAZLA ÇALIŞMAYA DEĞİL, BELKİ DE DAHA FAZLA SAHİP ÇIKMAMIZA İHTİYAÇ VAR..

EMPERYALİZME EMPERYALİZM DENİR! (2)

Emperyalizme Emperyalizm Denir !(2)

Bülent Esinoğlu

Bir olgu elbette kendisi ile tanımlanamaz.

1980 yılından bu yana, düşüncemizde, yazımızda, söyleşilerimizde emperyalizmin kibarlaştırılmışı olan küreselleşmeyi kullandık.

Açıktan Batının Türkiye’deki çıkarlarını savunanlar küreselleşme olarak anlattılar.

Uluslar arası hızlı ilişkiyi küreselleşme olarak Türk Halkına propaganda ettiler.

Dikkat ediyor musunuz bilmem, küreselleşme sözcüğü sanki tedavülden kalktı. O anlı şanlı aydınlarımız küreselleşme sözcüğünden artık kaçıyorlar.

Neden?

Takke düştü kel göründü de ondan. Amerikanın ve Avrupa’nın taleplerinin iç ve dış tehdit olduğu ortaya çıktı.

Burada emperyalizme emperyalizm diyenlerin çabalarını da yabana atmamalıyız.

Ben hiçbir zaman, Mehmet Ali Erbil’den emperyalizm sözcüğünü telaffuz etmesini beklemedim.

Fethullah Gülen’den, A.gül’den, Haşim Kılıç’tan da bu sözcüğü söylemesini bekleyemezsiniz.

Baykal’dan, Karayalçın’dan Sezer’den beklemelisiniz.

Kendisini Atatürkçü olarak tanımlayanlardan bu sözcüğü söylemesini bekledim, beklerim.

Sahte solun emperyalizmi küreselleşme diye halka yutturmaya çalıştığını da biliyoruz.

Hani tartışılır ya, aydın kime denir diye, bence emperyalizm sözcüğünü korkmadan, sıkılmadan söyleyene denir.

Mustafa Kemal’den sonra gelen parti başkanlarını n hiç emperyalizm sözcüğünü kullananına rastladınız mı? Ben hatırlamıyorum.

Mesela, Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut yılmaz veya diğerleri emperyalizm sözcüğünü hiç söylediler mi?

Bir tek D.Perincek emperyalizm dedi. O da hayatının önemli bir kısmını ceza evlerinde geçirdi.

Belki biz onlara emperyalizm sözcüğünü söyletemedik, ama onlar halka Kürt Açılımı, Ermeni Açılımı gibi sözcükleri ezberlettirdiler.

Vatan kaygusu olan herkes bu sözcükle eninde sonunda yüzleşecektir.

2008-12-25, bulentesinoglu@gmail.com

ANKARA GİTTİ

ANKARA GİTTİ ORHAN SELEN

Ankara’ya ilk kez 1960 yılında geldim.
Dayım havacı astsubaydı.
Gazi mahallesinde tepe üstünde bir evin üçüncü katında oturuyordu.
15 gün kaldım.
Bu süre içinde Ankara’nın görülecek yerlerini yürüyerek gezdim.
Ankara’ya ikinci gelişim 1964 yılıydı.
Geliş o geliş.
45 yılı Varlık Mahallesi, Ulus, Aydınlıkevler, Etlik, Güneşevler, Batıkent semtlerinde yaşayarak geçirdim.
Yıllar önce yürüyerek gezdiğim yolları otobüs veya dolmuşla zor geçiyorum.
Ben yaşlandım ama Ankara da çirkinleşti.
Yürürken yapılar üzerime yıkılacakmış gibi oluyor.
Kaba demir yığınlarından oluşan çirkin üst geçitler hapishane kulelerine giden yollara benziyorlar.
Kaldırımların çoğunda dalgın veya vitrinlere bakarak yürüyen her an sakat kalabilir.
Gözleri görenlerin zorlukla yürüdüğü yerlerde görmeyenlerin durumlarını düşünmek yerel yönetimin aklından geçmiyor.
Çevrede plansızca yapılan alt-üst geçitler merkezde yoğun yığılmalar oluşturuyor.
Ankara insanların dışlandığı araçlar kentine dönüştü.
Bir zamanların gümüş derelerinin yanına kokudan yaklaşılmıyor.
ODTÜ arazisindeki göle göz dikenler, derelere atık boşaltanlara yıllardır söz geçiremiyor.
Hiçbir akarsu kaynağından kirlenmiş olarak çıkmaz.
Ankara’nın akarsularının nerelerde ve kimler tarafından kirletildiği biliniyor ama Kaymakamlar duyarsız, belediye başkanları ilgisiz, Ankara Valisi ise Mobesa ihalesinin bitmemesi için çalışmalarını sürdürüyor.
İskitler Sanayi bölgesindeki esnafın sıkıntılarını yerinde inceleme zahmetine katlanmıyor.
Ankara’nın orta yerindeki çirkin yıkıntılar ve çöplük Gökçek tarafından özenle korunuyor.
Güneş battıktan sonra İskitlerde dolaşılamıyor.
İskitlerdeki esnafı buradan kaçırmak ve mülklerine öldü fiyatına el koymak için sotada bekleyen leş kargalarına meydan bırakılmış.
Devlet üretken zanaatkarlarını korumuyor.
Yanan Modern çarşının esnaf ve çalışanlarının durumları unutuldu.
Yanan çarşı yıkıldı.
Ulus’un merkezindeki yer otopark olarak Keçiören Spor Kulübünün hizmetine sunuldu.
Erken cumhuriyet dönemine özgün mimari ile kenti süsleyen yapılar “işgal edilmiş” bir kente uygulanan acımasızlık ve duyarsızlıkla yıkılıp yok edildiler.
Köşelerinde Melih Gökçek’i Ankara’yı çirkinleştirdiği için suçlayanlar eski belediye başkanlarını da unutmamalılar.
Gökçek yıllardır planlı biçimde yürütülen çirkinleştirmelerin son fırça darbelerini vurdu.
O Ankara’yı çirkinleştirdikçe, halkla dalga geçtikçe, esnafı canından bezdirdikçe, insanların ekmeklerini elinden aldıkça, belediyeyi borç batağına soktukça halk oy verdi.
Kentin insanın yaşam alanı olduğunu kavramış bir yerel yönetici 15 yılda Ankara’yı dünyanın en güzel başkentlerinden biri yapardı.
Güzel Ankara çirkinleşti.
Güzel Ankara gözlerimizin önünde kayıp gitti.
Hani yıllar öncesinin dilerden düşmeyen bir şarkısı vardı.
“Ankara Ankara Güzel Ankara
Seni Görmek ister her bahtı kara”
Dünyanın en güzel kenti İstanbul’u bırakıp geldim Ankara’ya.
Düzgün bir kent olduğu için.
Yollarında insanlar birbirinin üzerine üzerine yürümediği için.
Temiz ve sakin olduğu için.
Ben Ankara’ya geldim ama Ankara bir yerlere savuştu gitti.
Gece yattığımda 1964 yılında geldiğim kenti hayal etmeye çalışıyorum.
Gençliğime benzetiyorum onu.
50 yıl önce ölen bir Ankaralı yeniden diriliverse oturduğu semti de, yaşadığı evi de , gittiği çarşıyı da bulamaz.
Ankara’ya uygulanan zulüm , yıkım ve planlı çirkinleştirme cumhuriyete karşı düşmanlığın dışa vurumudur.
Son fırça darbeleri de Gökçek’ten geldi