3 Ekim 2008 Cuma

Hz. Muhammed'in Mekke'de kaç oyu vardı?


Doğu Perinçek'in Aydınlık'taki Başyazısı:
Hz. Muhammed'in Mekke'de kaç oyu vardı?

Değerli okuyucularımız. Şeker Bayramınızı kutlarım. Sizlere aydınlıklar, güzellikler, esenlikler dilerim.
Bilmiyorum, Ramazan boyu televizyonlardaki Hz. Muhammed dizilerini izlediniz mi?
Kanal 1'de "İslamiyet'in doğuşu" dizisi vardı. Görüntüleriyle, anlatımıyla etkiliydi. Müslüman olmayanlar da izlese, Hz. Muhammed'in güvenilir kişiliği, kararlılığı, mücadelesi, önderliği, hiç kuşkusuz onları da kuvvetle etkilerdi.

YEDİ İKLİMDE GEÇERLİ HZ. MUHAMMED DEĞERİ
Dinleri, o dinlerin içinden "anlama" çabaları pek başarılı olmuyor. Dinleri, dünyevi gözle, dinlerin dışından araştıranlar daha doğru anlamışlardır.

Evrensel bilim adamları Hz. Muhammed'in dünya tarihindeki yerini ve rolünü İslam ulemalarından daha iyi açıklamışlardır. Onların içinde kuşkusuz Müslüman dünyasından çıkmış olanları da var. Ama onlar, öncelikle bilim adamıdır. Bilimsel bakış açısı, Hz. Muhammed'e İslam âleminin sınırlarını aşan bir değer kazandırıyor. Yani Amerika'da da, Çin'de de, Ekvatorda da, kutuplarda da ezcümle yedi iklimde geçerli olan bir değer.
Hz. Muhammed'in nasıl bir değer olmasını yeğlersiniz? Yalnız müminlerin gönlünde mi yoksa bütün insanlığın bilincinde mi?

İslam uleması için araştıracak ve keşfedecek pek bir şey yoktur. Her şey hazırdır. Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu belirttiğiniz anda, artık eklenecek bir söz kalmıyor, ilk ve son söz söylenmiş oluyor. Ama o ilk ve son söz, ancak müminler arasında geçerlidir. Dünya nüfusunun altıda beşinin Müslüman olmadığını düşünürsek, İslam ulemasının insanlığın bilincinde veya yüreğinde bir titreşim uyandıramayacakları görülür.

Ama bilim adamları öyle mi?

Onların Hz. Muhammed'in dünya tarihindeki yeri üzerine tahlil ve değerlendirmeleri çok daha etkileyicidir; hatta ulema ile karşılaştırılamaz bile.

Cumhuriyet'in devrimci döneminin lise tarih kitapları örnektir. Atatürk, kendi eliyle yazdığı İslamiyet'in doğuşu bölümünde, Hz. Muhammed'in tarihsel kişiliğini, evrensel bilimin ölçüleri içerisinde değerlendirir. Kaynak Yayınları o kitapların tıpkıbasımlarını yayımladı.

O KÖY İMAMININ PENCERESİ
Bilim ve Ütopya dergisinde "Büyük Devrimci Hz. Muhammed" başlıklı yazımı yayımladığım zaman bir beldenin imamı ziyaretime gelmişti. Birkaç yıl önce, yani AKP'nin saltanat devri. İlahiyat fakültesini bitirmiş, bilgili ve birikimli bir din adamıydı. "Bize, imam hatip okullarında, ilahiyat fakültelerinde sizin yazdığınız Hz. Muhammed'i öğretmediler" dedi. "Oysa sizin anlattığınız Hz. Muhammed daha gerçek; daha büyük ve gönülleri daha çok ısıtıyor" diye ekledi.

Sonra beni beldesine çağırdı. Büyükçe bir köydü. Belediye başkanı, mahalle muhtarları ve diğer imamla birlikte beldenin önde gelenleri de vardı. Çardağın altında bu konuları bir kez daha konuştuk. Unutamadığım bir muhabbet oldu.

Herkes Kanal 1'deki o etkileyici diziyi hangi pencereden izledi bilmiyorum ama ben o köy imamının baktığı insani konumdan bir kez daha anlamaya çalıştım.

DEVRİMCİLERİ DEVRİMCİLER ANLAR
Devrimcileri en iyi devrimciler anlar.

Ulemaların Hz. Muhammed'i biz devrimciler kadar anlamaları ve duymaları olasılığı yoktur.
Çünkü Hz. Muhammed'i sistemin içinden, tutucu, kalıplaşmış bir zihin yapısıyla anlama şansı bulunmuyor.

PUTLARI KIRDI
Hz. Muhammed, putlara tapmaya isyan ediyor. Bu isyan aslında otoritelerini o putlardan alan Mekke aristokrasisine isyandır.

Hz. Muhammed büyük bir devrimcidir. Her ciddi bilim adamı bunu teslim ediyor. Hatta insanlık tarihinin en büyük birkaç devrimcisinden biridir. Açtığı yoldan gelen büyük uygarlık atağına bakınız; 7. yy'dan aşağı yukarı 15. yy'a kadar sürüyor. Bu sekiz yüzyıl uygarlığın öncüsünün İslam dünyası olduğu bir çağdır. Kapitalizm, sanki o çağlarda filizlenecek gibi gözükür. Avrupa o sırada dünya uygarlığının kenarlarındaki karanlıklardadır.

Hz. Muhammed, "El kâsip habibullah", yani "Kazanan, Allah'ın sevgilisidir" ideolojisiyle büyük bir ticaret uygarlığının kapısını açtı. Böyle bir devrime önderlik etti. Bu devrim, kervanların basıldığı bir bedevi toplumundan ticaret güvenliğinin sağlandığı bir devlet düzenine geçişti. Kan bağının esas olduğu kabile ilişkilerinin yerini kabileleri, hatta kavimleri kucaklayan ümmet oldu.

Uzatmayalım, Hz. Muhammed'in devrimciliği üzerine yazdıklarımı merak edenler, "Kemalist Devrim-2 Din ve Allah" başlıklı kitabıma bakabilirler.

GÜNÜMÜZÜN EBU SÜFYAN'LARI
Diziye dönelim. İslamiyet'in doğuşunu izlerken, olaylara Tayyip Erdoğan'ların ve Abdullah Gül'lerin gözüyle de bakmaya çalıştım. Büyük Ortadoğu Projesi görevlileri, Amerikan zalimleriyle Ortadoğu'nun yoksullarına karşı, "2 sayfa 9 maddelik" gizli anlaşma yapan sözleşmeli personel, o Mekke döneminde kendilerini nerede, kimlerin yanında görebilirler?

Hanımlarının parmaklarında 65 milyarlık yüzükler, 20 yaşındaki mahdumlara 100 metrelik gemiler, Deniz Feneri ile gasp edilen alın terleriyle kurulan yandaş televizyonlar, borazan gazeteler.

Ebu Süfyan'lar, Ebu Cehil'ler yalnız 6.-7. yüzyılda yaşamadılar ki. Tayyip Erdoğan'lar, Abdullah Gül'ler saltanat ve şatafat düşkünlükleriyle, Amerikan zalimlerine bağlılıkları ve bir milyardan fazla insanın kanına giren o Büyük Ortadoğu Projesi'ne biatlarıyla, o Mekke'deki Kureyş eşrafına ne kadar benziyorlar. Ve Hz. Muhammed ve ona inanan şerefli insanlara ne kadar uzaklar!

Ergenekon tertipleriyle hapislere attıkları Atatürk Devrimcileri'ne Subaylarımıza, İşçi Partisi yöneticilerine en son arslan gibi teğmenlerimize bakın, hep aynı evrensel kişiliktir. Zulme boyun eğmemek ne pahasına olursa olsun doğruların cephesinde olmak, halka ve yurda bağlılık. Yani Hz. Muhammed'in ve onunla birlikte savaşan başı dik insanların değerleri.

TARİHİN ZAFER VAAT ETTİĞİ DAVA ADAMI
Hz. Muhammed'i iyi anlayalım, Mustafa Kemal de aynıdır; diğer devrim önderleri de.
Tarihin zafer vaat ettiği büyük bir davanın önüne geçmişlerdir. "Muhammed-ül Emin"dir o. Yani güvenilir Muhammed!

Saat, o vaat edilen zafere doğru çalışmaktadır.

Öyleyse dayanacaktır; insanları aydınlatacaktır; örgütleyecektir.

O'nu yalanla boğmak isteyeceklerdir. O dosdoğru yürüyecektir. O'nu taşlayacaklardır; başına Kâbe'de koyun işkembesi geçireceklerdir; hakaretlere boyun eğmeyecektir. Çünkü kendi değerini, kendindeki onuru bilmektedir.

Doğup büyüdüğü yerden kovacaklardır; süreceklerdir. O bilmektedir ki, Mekke'nin zalimleri yıkılacaktır.
Bütün bu süreçte zulme karşı baş kaldıranlar için 'kaç oyumuz var?' diye bir soru yoktur; haklı olmak en büyük güçtür.

Öncelikli soru şudur: Toplum nereye gidiyor; Türkiye'yi bu hengâmeden, o mafya-tarikat çamurundan hangi programla çıkaracağız; ABD kelepçelerini nasıl kıracağız; AB kapısındaki zincirleri nasıl koparacağız?

Bu sorulara verilen doğru cevaplar, kararlılık ve disiplin, bizi Hz. Muhammed'in veya Mustafa Kemal'lerin örneğinde yaşandığı gibi büyük zafere götürecektir.

Ebu Süfyan'ların, Ebu Cehil'lerin Mekke'deki oyları yüzde kaçtı?

Hz. Muhammed'in Mekke'de kaç oyu vardı?

Ebu Süfyan'ların, Ebu Cehil'lerin sonları ne oldu ve ne olacak?

Türkiye'nin önündeki devrimci çözümleri bilenler, örgütlü olarak büyük davaya bağlananlar hangi zafere ilerliyor?

Bu soruların cevapları bellidir.

Mesele, her tarihsel konumda Ebu Süfyan'lardan değil, Muhammed-ül Emin'lerden olmaktır.

www.ip.org.tr

www.aydinlik.com.tr

www.doguperincek.info

Hiç yorum yok: